Nerede O Eski Sahurlar!
Hikaye ve Karikatür – Serkan Öztürk
Çocukluk Ramazanları genelde özlemle anılır. Bu bende çok öyle değil. Zihnimde kalan eski Ramazanlar, bende soğuk İskandinav komedi filmleri gibi. Bunun nedeni de ailemle yaptığım sahurlardı. Kadro, ben, iki abim, babam ve annemden oluşurdu.
Annem, evin dört erkeğini uyandırır, biz Daltonlar kıvamında yuvarlak masaya yerleşirdik. Uykudan kalkmanın şuursuzluğuyla yuvarlak masada önümüzde değil sahurluk yemek, bir deste iskambil kağıdı olsa dağıtır, pişti oynar sonrasında hiçbir şey demeden tekrar yatabilirdik…
Nedense hepimiz beyaz atletimizle, sanki sahurda atletli olmak sevapmış gibi otururduk. Ya da atletik vücut sözünü yanlış anlamıştık! Neyse saat tik takının, fokurdayan çayın, ara ara yemek yerken burunlarımızdan çıkardığımız ‘hıımssff’ şeklinde özetlenecek sesin dışında çıt çıkmazdı sahurumuzu yaparken. Hiç konuşmazdık, konuşacak konu da bulamazdık, öyle bir gayretimiz de olmazdı. Buluşmamızın nedeni çok açıktı, gecenin bu yarısı yemek yeyip dağılacaktık. Söz israfı yapmaya gerek yoktu.
Ailemin fertlerinin en ilginç yüz şekillerini sahurda görürdüm. Ortanca abimin alnının yarısı ve yanağı uyku buruşukluğundan kat kat olmuş ve uyurken boğduğu pikesinin bazı motifleri buruşuklukların arasında belirmişti. Büyük abimin bir gözü kırmızıydı diğer gözü burun deliğinin yanına kaymıştı. Bıyıklarının yarısı yukarı bakıyordu. Resimle uğraşan kendisi bu haliyle Picasso tablosundan fırlamış gibiydi. Babamın siyah saçları elektrik çarpmışcasına dik dik dururdu. Sol gözünü uykuda buruşan kaşı kapatırdı. Genelde gıdığında pilav tanesi olurdu. Sofrada pilav olmasa da o tane olurdu. Benim yüzüm tamamen çeneme birikir, koca bir alın olarak yerimi alırdım. Bizi o halde görenler zombiler sahur yapıyor sanırdı.
Rahmetli babamla zahmetli annem arasında yaşanan minik, saçma tartışmalar sahurumuzun olmazsa olmazlarındandı. Her gece tartışma konusu çoğunlukla sahur finalinde yaşanırdı. Babam ‘gurk, gurk’ diye kafasına dikip içtiği hoşaftan sonra sofradan kalkmaya niyetlenince annem önüne ıslak bezi atıp “Elini sil Eyüp, ayy vırç vırç yağ…” demelerine tam bir yemek gurmesi olan babam bozulur, bu ince detayı annemin hatırlatmasına içerler ve anneme hiç bakmadan gözlerini büyüterek önce ellerini beyaz atletine siler, eğer o gün çok sinirliyse duvarlara ellerini sürterek ‘al layn al’ diyerek annemin fenalık geçirmesine sebep olurdu. Asıl babamın anneme inme yaşatmak istediği fantezisi, yağlı elleriyle üç oğlunun saçlarını karıştırarak ‘al layn al’ demekti. Muhtemelen bize kıyamadığı için ya da bitlenmemize sebebiyet verip nezih çevresinde “Eyüb ağğbi senin öğlanlar bitlenmiş, parana gıy da şampuvan al.” diyerek espri konusu olmak istememesindendi.
“Zahmetli annem” dedim çünkü kadın bizi doyurabilmek için telef olurdu. İftarla sahur arası kendi deyimiyle kıçı yeryüzü görmez, ibadet neşvesi içinde mutfakta ömür tüketirdi. Kadın bizden intikamını sahurda alırdı. Ertesi gün susuzluk içinde uyanmamıza sebep olacak, adeta ağzımızı sahra çölüne çevirecek, af edersiniz dişimizin kovuğunda kalmış bir damlacık tükürüğü bulduğumuzda bayram etmemize sebebiyet verecek yağlı ve tuzlu hamur işleri yapar bizi toplumun içine salardı. Gergin olurduk haliyle.
Ama tüm bunlara rağmen Ramazan şimdi olduğu gibi güzeldi. Rahmetli babam yanımızda olsa şüphesiz daha güzel olurdu. Nur içinde yatsındı….
1 Mayıs 2020
Hikaye ve Karikatür – Serkan Öztürk