Gelincik Tarlaları ve Mukavvadan Şehirler
Yazı ve Fotoğraflar – Ahmet Doğan
Dağlar oğlum dağlar…
Küçücük evlerini eşyalarla doldurup, artık kımıldayacak yerleri kalmayınca bunalan, başkalarını konuşmaktan kendi sesini bile artık duyamayan, bunca teknolojiye rağmen yine bunca vefasız olan, tek derdi cep telefonunu sürekli şarj edip, aynı yoldan işe gidip gelmek olan biz modern insanlar…
Dağlar oğlum dağlar!
Henüz bizim bin şükür.
Küçücük hayatlarımıza uzaktan bakabildiğimiz yegane yerler.
Her şeyin küçüldüğü, düşüncelerin büyüdüğü yerler. Hadi dağlara gidelim…
Oğlum Etka’ya birkaç hafta önce yamaç paraşütü yapanları göstereceğimize dair söz vermiştik. Onun küçük ama sonsuz hayal dünyasında uçabilen insanlar ne anlama geliyordu kim bilir. Kuş olmak ya da uçurtma gibi gökyüzünde asılı kalmak planları yaptığından şüpheleniyorduk. Galiba her çocuğun böyle gizli ve büyük hayalleri oluyor. Gerçekleşmesi için çabalamak da bize düşüyordu.
Geçen sene Etka ve “Annecik” Türkiye’deyken tek başıma gidip yamaç paraşütçülerinin fotoğraflarını çekerek bu heyecana ben sebep olmuştum. Madem öyle, bu sefer de birlikte gidip o karedeki paraşütçüleri bulmalıydık. Bu, bizim için doğal, Etka için fantastik yolculuk için sabah erkenden Bişkek’e bir saat kadar uzaklıktaki Atabeyit’e doğru yola çıktık.
Rüzgar gülümüzü arabamızın penceresine iliştirdik. O döndükçe sanki daha hızlı gidiyormuşuz hissine kapılıyorduk. Belki de Etka daha fazla sayıda rüzgar gülü olursa arabanın da uçabileceğini düşünüyordu ama bu konuda kendisinin fikirlerini almadık.
Bir pazar sabahında yumuşak bir yatak ve serin bir havada uykusuz gözlere mışıl mışıl uykuyu bıraktırmak dile kolay. Neyse ki imdadımıza şehri çıkar çıkmaz bizi karşılayan bu güzel sarı çiçekler yetişti. Çiçekler ve çocuklar kadar birbirine uyumlu çok az şey var bu dünyada. İkisinin bir arada olduğu hiçbir fotoğraf kötü olamaz. Ben de bundan emin bir şekilde dokundum deklanşöre.
Rüzgar gülünün dönmesi güzeldi ama biraz fazla dönüyordu sanki. Bu, yolculuğumuzun asıl amacı olan paraşütçüleri görme hedefine ulaşamayacağımıza dair bir belirtiydi. Buna biraz üzülmüştük ama mevsiminin geçmiş olduğunu zannettiğimiz gelincikleri görmek çok iyi bir teselli oldu bize. Tarlalar bugün bir başka güzel süslenmişti.
Tanrı Dağları’nın yamaçlarını öbek öbek kıpkırmızı gelincikler sarmıştı. Rüzgarın en küçük dokunuşunu bile hissedip onun şarkısına eşlik ediyorlardı nazlı gelincikler. Ne kadar güzel olduklarının farkındaydılar sanki ve bu öz güvenle dans ediyorlardı.
Elbette biz karşımıza çıkan bu sürprizin tam ortasına attık kendimizi. Bir çocuğunun göz bebeklerine yansıyan binlerce gelincik… Bana kalırsa çocukların ilgisi daha da şımartıyordu onları.
Dokunduk gelinciklere.
Kokladık.
Saklayacak gibi değildi yüzümüze yansıdı bu mutluluk.
Yeşile kırmızı meğer ne de güzel yakışırmış.
Sonra vurduk kendimizi dağlara, bayırlara. Yürüyebilecek bu kadar güzel yol varken, neden yürümeyelim ki…
Yamaç paraşütçülerinin kendilerini rüzgarın kollarına bıraktıkları yere kadar çıkıp rüzgarı kontrol ettik. Rüzgar hiç olmazsa da olmuyor çok olunca da olmuyor. İnce bir ayarı varmış onun da.
Cık cık, hava çok rüzgarlı, o yüzden kimse gelmemiş. Paraşütleri göremedik ne yazık ki.
Baba oğul biraz antrenman yaptık. Yürüyecek daha çok yolumuz var, güçlü olmalıyız.
O kadar spor yapınca Etka dönüş yolunu annesiyle yürümek istedi. Ciğerlerine çok daha fazla temiz hava depolamayı hak ediyor. Şehirde bulmak pek mümkün olmayabilir.
Rüzgar gülünü bana teslim edip yola koyuldular. Bu biraz haksızlık gibi geldi bana ama sonuçta arabayı da birinin kullanması gerekiyordu ve bir baba olarak bu zorlu görevi ben üstlendim.
Onlar dik yamaçlarda koştura koştura yürüdüler…
Yürüdükçe gelinciklerden başka çiçekler de gördüler. Biz şehirde yoğun bir haftanın içinde boğuşurken burada bin bir renkte çiçekler açmıştı.
Dağlara geldik, yaşadığımızın şehir küçüldü küçüldü, uzaktan rengarenk görünen çiçekler büyüdü büyüdü. Hayatımızda daha fazla çiçek olmalı, daha fazla renk, daha fazla rüzgar… Yürüdüğümüz yol için, dokunduğumuz toprak için, gözümüze bayram sunan gelincikler için çok şükür, bin şükür…
Al eline bir değnek,
Tırman dağlara, söyle!
Şehir farksız olsun tek,
Mukavvadan bir köyle.
Uzasan, göğe ersen,
Cücesin şehirde sen;
Bir dev olmak istersen,
Dağlarda şarkı söyle!
Şiir – Necip Fazıl Kısakürek
Yazı ve Fotoğraflar- Ahmet Doğan
*Bu yolculuk, 2013 yılı bahar mevsiminde Kırgızistan’da yapılmıştır.