Öğretmen

Öğretmen

Yazı – Tülin Çebi

Binbir renkli çiçek bahçelerinde çiçekler dermekti işim. Dünyada çok az şey vardı çiçeklerime benzeyen. Dünyayı çiçeklerle bezemekti hayalim. Seviyor’a mühürlü yapraklarına cennet vurmuştu sanki çiçeklerimin ve ben, cenneti bu dünyada bulmuştum.

Yağmur bize yağıyor, güneş bize doğuyordu büyüsün diye goncalarım güllerim. Benim avuçlarımda minik serçeler, onların yapraklarında dans eden rengarenk kelebekler… Yüzyıllar boyu yaşayabilirdik bu masal diyarının içinde öylece…

Birçok masal gibi uzun sürmedi bu mutlu zamanlar ve benim de bahçeme giriverdi kötü adamlar. Renkleri hiç sevmezdi onlar. Çiçekleri ayaklarıyla ezmekti tüm hayalleri. Bir daha bahar gelmesin diyeydi gayretleri. Karanlık bulutlarla örttüler gökkuşağını. En sevdikleri renk kara…

Karanlık bir gecede girdi bin bir bahçeye kara kalpli adamlar; ellerinde ateş…

Benimse elimde bir avuç su, gözlerimin önünde kül olacak hayatım ve içimde tarifi imkânsız bir korku ile son kez baktım çiçeklerime. Sonrası rüzgâr, sıcak, küller…

Ben bir öğretmendim…

Gözlerine şiirler yazdığım, saçlarına gökkuşağını sardığım çocuklarım vardı benim. Bir sınıfın dört duvarının arasıydı cennetim. Tüm yorgunluğumu bir yudum çayda bıraktığım günlerdi. Mavi gökyüzündeydi, gökkuşağı saçlarında çocuklarımın. Bir sabah üç harfli bir kilitle vuruldu hayallerim, geçmişim, geleceğim…

Sıfıra çarpmış bir sayı kadar değersizdim. Bir satırın sonuna sığdırılamamış ve en anlamlı yerinden koparılmış bir kelime kadar da talihsiz… O eylül, okulda olmam gerekirken, binlerce kilometre ötede hiç bilmediğim bir ülkede kurumuş, savrulan sarı bir yaprakla aynı yerdeydim. En kötüsünü ben yaşamamıştım şüphesiz. Bir nezarethanede öldüresiye dövülüp ölüme terkedilen öğretmen ben değildim. Meriç’te çocuklarımla boğulmamıştım ve bir inşaattan düşerek göçüp gitmemiştim bu dünyadan… Teröristmişim güya! Vatana ihanetten yargıladı beni kara cüppeli bir hâkim. Suçum, hiç belli etmeden sinsice büyük büyük suçlar işlemekmiş meğer.

Hayatımda bir teröristle hiç göz göze gelmemiştim mesela ben.

Neye benzediğini bile bilmiyordum henüz. Ben, öğretmenim Hâkim Bey işim olmaz kötüyle, kalemim kağıdım var sadece. Bir de çiçeklerim, canım öğrencilerim… Ama nafile… Bir kitapta parmak izim çıkmış, doğrudur! “Öğretmenin başka neyde izi kalır Hakim Bey!” desem de kırdı kalemimi kara cüppeli hakim.

Buz dağına çarptı güneş. Ateş, düştü suya…

Ateş mi suyu kurutacak yoksa su mu ateşi söndürecek orası meçhul hala… Halbuki ben bir öğretmendim. Kalemlerle yazardım masallarımı. Çiçekleri, renkli kalemlerle boyadım her resimde. Ben, hayatı kalemle anlattım öğrencilerime. Ama hiç kalem kırmamıştım ve hiç kalemim kırılmamıştı şimdiye kadar. Issız bir adada yalnız kalsam yanıma alacağım üç şeyden biri hep kalemimdi. Ben bir öğretmendim ve kalem benim her şeyimdi… Şimdi, kanadı kırılmış kuşlar gibiyiz hepimiz. Kalemi kırılmış öğretmenleriz ne de olsa, gökyüzü bizim için de imkânsız…

Ama biz öğretmendik. Bir okul görünce dalıp gidiveriyorduk. Gözlerimizin önündeki film şeridi hayatımızı hep geriye sarıp duruyordu. Zil sesini duyunca koşar adımlarla yetişmeye çalıştığımız sınıfımızın önüne geliveriyorduk heyecanla… Tam içeri girecekken her şey aniden kayboluyordu. Gördüğümüz her şey yine bir seraba dönüşüyordu çöle dönmüş hayatlarımızda… Öldüğünü fark etmeyip evine gitmeye çalışan bir ölünün, tabuta çarpan başı gibi çarpıyordu hatıralarımız gri taşlı bir okulun yüksek duvarlarına.

Sustum. Gökyüzüne baktım. Doldu gözlerim. Ama yine de en kötüsünü ben yaşamamıştım. Üzüntümden kanser olup ölüme terk edilmemiştim bir zindanın soğuk odalarında ya da görüş sonrası iki kızımı kaybetmemiştim bir trafik kazasında.

Çarpmaktan yorulmuştu kalbim ama durmadı. Boğazıma dizilen sözcükleri bir bir topladım heybemde. Unutturmaya çalışıyorlardı ama ben öğretmendim. Sonbaharda yaprak döken ağaçlar gibiydim sadece. Bu kadar basit değildi elbet yok oluşum. Yeniden yeşillenmek içindi sadece, sararıp soluşum. Boğmak için attılar beni denize, balıklar oldu arkadaşım.

Onların elinde balçık, benim kucağımda gökkuşağı. Onların bahçesinde çöpten korkuluklar, benimkinde şarkı söyleyen özgür kuşlar. Ve zincir vuramazlar dilime, hala anlatacaklarım var…

Ben bir öğretmenim, varım aslında, işte tam buradayım. Cebimde kırık bir kalem. Merak eden olursa ölmedim, hala hayattayım…

Ekim 2020 

Yazı: Tülin Çebi

Fotoğraf: Masha Ray

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi