Laika’nın Gülüşü

Laika’nın Gülüşü

Hikaye: Leyla Didar Bekiroğlu

Zamanın birinde çok büyük iki krallık varmış. Bu krallıkların tahtlarında da birbirinden hırslı iki kral otururmuş. Krallar birbirleriyle bitmeyen bir yarışa tutuşmuşlar. Gel zaman git zaman yıldızlara bakıp bakıp iç geçirir olmuşlar. “Neredeyse her şeyimiz var ama bir şu fezaya varamadık.” Böyle böyle hırslarından uyuyabildikleri anlarda aynı rüyalara dalar olmuşlar. Bir yarış başlamış ki ne yarış. Ardından biri diğerinin uzay hülyasında kendinden azıcık büyük bir adım attığını haber alsa kalbi göğsünü döver, gözleri büyür, elleri terlermiş. Böylece krallardan biri, koymuş kafasına öteki kralınkinden daha büyük bir adımla fezaya yanaşmayı.

 

Krallığından da soğuk o Kral bütün mühendislerini hazır ola dikmiş, karşısına almış. Kısık gözlerini diktiği uzak yıldızları gösterirken demiş ki “işiniz bu yıldızlara el sürmektir bundan böyle. Öyle yükselsin öylesine güçlü uçsun ki, uzaktaki krallıkların gözü yapacağınız makinenizin hızının ardında kalsın ve bu hemen olsun!” Mühendisler “hemen” sözcüğüyle ürpermiş önce. Sözcüğü harf harf akıllarından geçirmişler tekrar belki başka bir şey dedi de anlamadık diye.

 

Kralın gözleri yıldızlardan çekilip mühendislere dikildiğinde “hemen” sözcüğü korkutuculuğunu yitirmiş. Çünkü mühendisler bu sözcüğün kralın kendilerinden beklediği hızın aslında gerisinde bile kaldığını, onun gözlerine bakabildikleri birkaç saniyede kolayca anlamış. Ardından bunu becermek zorunda olduklarını tekrar edip durmuşlar. Hummalı bir çalışma başlamış. Uyku bitmiş, ter bitmiş, göz bitmiş. Yorgunluktan sonraları da akıl gitmiş, kalp gitmiş. Aman neler yapmışlar neler. Önce Sputnik 1 denen uyduyu göndermişler yörüngeye. Kral pek memnun olmuş sonuçtan. Mühendisler derin bir nefes alacakmış ki… Esas hedefi yıldızlara biraz daha yakın bu yerlerde, bir canlının en nihayetinde de bir insanın hayatta kalıp kalamayacağı merakı olan Kral, ikinci hedefi için daha da sabırsızlanıyormuş. Mühendisler aceleci krallarının buyurduğu ilkinden çok daha zor bu görev karşısında “kralımız bu kadar kısa zamanda biz kimi gönderelim, emniyeti, güvenli bir dönüşü nasıl tesis edelim” dedilerse de Kral hiç oralı olmamış. Kaşlarını çattığında mühendisler çoktan Sputnik 2’yi yarılamışlar bile. 

 

Bilim adamlarından biri başı önünde umutsuzca yürürken üç sevimli sokak köpeğiyle göz göze gelmiş. İçlerinden biri tüm kirine pasına, açlığına rağmen öyle büyük bir neşeyle sallamış ki kuyruğunu. Doktorun zihninde kapalı tüm kapıları aralamış. Oracıkta bir ismi oluvermiş köpeğin. Laika. Doktor diğer iki köpekle birlikte Laika’yı da laboratuvara getirmiş. Mühendisler ve doktorlar, Kralın verdiği görevi gerçekleştirebilmek için zaten dayanıklı olduklarını düşündükleri bu sokak köpeklerini daha da güçlendirmeye koyulmuşlar.

 

Laika hoşa gitmek için her söyleneni harfiyen yapıyormuş. Üç yıl üstüne, soğuk ülkesinde bir hiç olan herhangi bir sokak köpeğiyken, sıcak bir yuvası, kendisini besleyen seçkin insanlar ve üstelik bir de adı varmış artık. Kimseyi üzecek hali yokmuş elbet. Bir yarış içinde olduğunun farkında olarak diğer arkadaşlarını çoktan geride bırakıp ipi göğüslemiş. Kendisini bekleyen ödülden habersizce.

 

Ödül gününden önceki gece hayatını değiştiren doktor onu kendi evine götürmüş. Laika o gece doktorun çocuklarıyla oynamış, epeyce şımartılmış, mutlu bir uyku çekmiş, belki de ve hatta mutlaka hayatının en mutlu günüymüş. Böylece nihayet ödül günü gelmiş çatmış. Büyük görev için seçilemeyen diğer iki köpek daha önemsiz işler için odalarına gönderilmiş. Tüm ülke büyük bir heyecanla oradaymış. Sonra Sputnik 2’de kendisine ayrılmış kapsüle bindirilmiş Laika. O da heyecanlanmış. Ama sevgili doktorundan bir an bile ayırmamış gözlerini. Bir bildiği vardır demiş. Dili dışarıda heyecanla yutkunup duruyormuş koca gözleriyle bir o yana bir bu yana bakarken. İçine konduğu küçücük kapsül el verdiğince sallayıp duruyormuş kuyruğunu. Kuyruğu kapsüle her çarpışında koyu, derin bir ses çıkarıyormuş pat pat pat pat diye. Gülümsemiş sevgili doktoruna gözlerini dikerek. 

 

Laika’nın uzay yolculuğu için geri sayım başlamış. Motorlar büyük bir gürültüyle çalışmış. 10..9..8.. Kapsülün kapısı kapanmış. 7..6.. Doktor arkasını dönmüş, 5..4.. Laika doktoru göremediğinde boynunu bir sola bir sağa eğmiş. 3-2, Laika yalnız bir yolculuğa çıktığını anlamış, kuyruğu ve onun çıkardığı pat sesi durmuş. Ve 1.. “Ateş!” Büyük bir gürültüyle Laika uçmaya başlamış.

 

Nihayet kimseyi göremez olmuş. Kalp atışları hızlanmış. Yükseldikçe sıcaklanmaya başlamış. Kim bilir, belki de artık atmosfer dedikleri şeyin dışındaymış. Şimdi o bilmese de bulunduğu bu yerlere ilk varan dünyalı kendisiymiş ama onun umursadığı tek şey doktorundan uzak bir yerlerde olduğuymuş. Bu yolculuğun sonunu getirebilecek gibi değilmiş. Ateşlemeden sonra yükselen nabzı şimdi hızla düşmüş ve tüylerinin arasından kapsülü ıslatacak kadar terlemişken geçirdiği güzel günleri hayal etmeye çalışmış Laika. Doktorla karşılaştıkları o soğuk güne şükrederken, herhalde sıcaktan gözlerimden akıyor bu damlalar diye geçirmiş içinden.

 

Bilim adamları yeterince zamanımız olsaydı belki uyduyu dünyaya geri getirebilecek bir şeyler yapabilirdik diye söyleniyormuş. Uyduyu, Laika’yı… Hala hayatta kalabilmişse atmosfer dışındaki ilk canlı, dünyada sıcak yuvası, sevdiği yiyecekler, arkadaşları ve bir de adı olan köpek Laika’nın yolculuğu tek yönlüymüş. Bir adın bedelini öderken Laika, Kral’ın söylediği gibi her şey “hemen” olmuş. 

Hikaye: Leyla Didar Bekiroğlu

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi