Toy
Hikaye- Esra Dolunay
Bir kar tanesi uçuşan diğerlerinin arasından sıyrılıp cama yapıştı. Bir diğeri de hemen yanına. Bu sessiz ve dingin gecede pervazlara düşen pamuk taneler parıldıyor ve pencerelerde yanıp sönen renklere karışıyor. Pembeye çalan gri gökyüzü buğulandıkça, beyaz karlar etrafa saçılıyor. Kışın serin kokusu, şehrin tümünü bürümüş. Bu kadar parlak mıydı caddeler? Renklerin oynadığı (kıpırtılı) pırıltılı pencereler… Neyi kutluyorlar? Hiç birbirine karışmıyor mu kar taneleri? Ne zaman yandı ışıklar? Hangi ayın hangi günündeyiz?
Düşüncelerim de kar taneleri gibi ordan oraya uçuşup duruyor.
Koltuğumu cama çevirip oturdum. Zihnimi de gökyüzüne. Ne güzel anlatıyordu kar taneleri, birbirine zarar vermeden yaşamanın mümkün olduğunu. Bu sözü nerede duymuştum?
Bitiremediğim şu kitap yine yanıbaşımdaydı.
Bana duyulmamış bir hikaye anlatabilir misiniz kitaplar? Zaten hepsi yazılmamış mıydı? Yaşananlar, yaşanmayanlar… Peki ya ne kadarı gerçek, ne kadarı kurguydu?
Ya kitaptaki kahramanlar… Onları yazarları duymuş muydu? Peki ben de seni duyabilir miyim? Bana sesini duyurabilirsen, (belki) konuşuruz belki. Biliyorum. Bir hikayen var senin. Kimseye söylemediğin bir tane var.
-Ssss!
Otobüs durmuş. Her saat bir “pıss” sesi durakta yankılanıp, yolcuları topluyor ve hep aynı döngüde böyle sürüp gidiyor.
– Suss! diyorum ne “pıss”ı suss !
-Sensin! Demek benle konuşmaya karar verdin.
-Konuşmaya karar vermedim. Düşüncelerinden başım şişti! Biraz sus!
-Peki (…) Aslında, sanki sesini duymuşum, senle yüzyıl önce konuşmuş gibiyim.
-Seni tanımıyorum dedim!
-Bal gibi de tanıyorsun işte! En garibi de ne biliyor musun? Beni çok iyi biliyorsun.
-Bilmiyorum!
-Neden cevap verdin o zaman bana? Seni anlatabilecek bir yazar arayıp durdun değil mi? Şimdi de beni deniyorsun. Sen bilirsin!
-Hikayemi dinlemeye hazır değilsin sen. Toysun!
-Sen de ukalasın!
-Neyse ki toy bir hikayeciye ihtiyacım vardı.
-Bu ne demek şimdi? İroni mi ?
-Sadece “Toy cesareti” bunu yazabilir.
“Bana sus deyip kendi gevezelik ediyor. Merak edip hikayesini anlatması için yalvaracağımı sanıyor. Bu ara kitaplardan uzaklaşıp doğaya mı dönsem ya da herkes gibi gündelik dertler peşinde mi koşsam? Bıktım bu ukala kahramanlardan!”
– Düşüncelerimiz ortak bir alan paylaşıyor. Seni duyabiliyorum. Farkındasın değil mi?
“Resmen kahramanımla tartışıyorum.”
-Az önce ne zırvalıyordun. Pencereden bakarken hani!
-Zırvalamak mı? Etrafa bakıp düşünüyordum.
-Neyi?
-Madem zihnimdesin neden soruyorsun?
-Tamam tamam. Gel anlaşalım. Benim bir hikayem var ve seni duydum. Toy olduğunu anladım ve…
“Hala toy diyor!”
-Ve anlatmaya karar verdim.
-Sağol, beni seçtiğin için. Şimdi izin verirsen yazmaya devam edeceğim. Senle sonra ilgilenirim.
Havadaki bu ağır sis yılın son ayının alışılmış atmosferi miydi, yoksa pırıltılı ışıkların gözü yoran…
-Hey! Bırak şunları. İçim şişti ya! Bu edebi kaygı nedir! Bir sal! Benim hikayemi dinle artık!
-Senin derdin ne? Bir kahramanla konuşma fikri hiç düşündüğüm gibi değilmiş. Tahmin edemediğim sulara açıldım.
-Öyle mi? Bu ukala kahraman(!) hikayesini anlatmak için böyle birini bekledi durdu.
-Bu toy hikayeciyi mi (!)
-Benim hikayemi ne zaman anlatacaksın?
-Zaten anlattım.
-…
Havadaki bu ağır sis, yılın son ayının alışılmış atmosferi miydi, yoksa pırıltılı ışıkların gözü yoran bulanıklığı mı bilinmez. Tıpkı kar tanelerinin yere düşerken çıkardığı sesi kimlerin duyup, kimlerin duyamadığını bilemeyeceğimiz gibi.
Ocak 2021 Lapsus Dergi
Hikaye- Esra Dolunay