Kariyer Yokuşu

Kariyer Yokuşu

Hikaye: Hatice Can

Adım Murat Dikbayır. Bundan sekiz-dokuz yıl önce vasıfsız bir ofis elemanı olarak girdiğim şirkette şu an   genel müdür yardımcısıyım. Soyadımdan da anlaşılacağı üzere bugünlere gelmek için birçok dik bayır çıktım. Aslında nerden baktığınıza bağlı belki de birçok dik bayırdan yuvarlandım. Kariyerimin bu dikey çıkışı son birkaç yıl öncesindeki köklü dönüşümümle başladı. Ondan önce sıradan özellikleri olan, insanlar tarafından vasat ilişkilere layık görülen, iyi sayılabilecek bir insandım. Yardımsever ve fedakar olduğumda unutmamalı. Şimdi bunu söylemekte nasıl olur bilemedim ama yemeyip yediren cinsten. Ama tüm bunlara rağmen her zaman insanların çanta da keklik gördüğü, yan rollere layık, ihtiyaç anında boşluk dolduran… Sonra ne mi oldu, değiştim. Saymış olduğum özelliklerimin hayatta hep kaybetmeme, isteklerimi ertelememe, ne yaparsam yapayım hep eksik görülmeme sebep olduğunu hayat bana iyice kavrattıktan sonra değiştim. Bu öyle bir anda olmadı tabi, yavaş yavaş değiştim, kabuğunu değiştiren bir yılan gibi. Önce eski kabuğumu dar etmeye başladı yaşadıklarım, artık sığamaz olunca bedenime durdurulamaz bir hızla tamamlandı dönüşümüm.

Kardeşlerim arasında her zaman anne babasına en düşkün olan bendim, e tabi haliyle en çok arayan ama baktım ki ben ne yaparsam yapayım onlar hep diğer kardeşlerime methiyeler düzüyor, bir şey yapacaklarsa özellikle en vefasızımızdan başlıyorlardı. Kardeşlerim, hak getire, ya bir güne bir gün demez mi insan, “Bir derdin, sıkıntın var mı?” Onlar hep anlattılar, her defasında da muhakkak bana da kızacak bir şeyler buldular üstelik. Bunları idrak etmem otuzlu yaşlarıma denk geldi. Sonrası çorap söküğü gibi ilerledi. Her idrakle ‘dan dan dan’ kafama bir şeyler iniyordu adeta. Baktım arkadaşlarımın başları sıkıştığında yanlarında hep ben,   mutlu günlerinde ise başkaları var. En çok gıkını çıkarmadan çalışıp patron tarafından en çok hakarete uğrayan ben. Ofis arkadaşlarım önüme dosyaları yığarken ”Aslansın be Murat!”, bir şey istediğimde “Bende de o kadar iş birikti ki” sözleriyle neredeyse borçlu çıkarttıkları yine ben. “Eee yeter artık!” dedim, tabi içimden “Bu dünya iyilere göre bir yer değil!” Sonrası işte ‘bir ben varmış benden içerü’ misali başka bir ben çıktı içimden. İşin ilginci hiç de zor olmadı. Bunun bu kadar kolay olacağını ben bile tahmin etmemiştim. Artık iki yüzlü, bencil, biraz da yağcı, vurdumduymaz bir karakter rolü yapıyorum, rol diyorum çünkü biliyorum içimde bir yerlerde pusuya yatmış bekleyen bir eski ben var.

Ailemi artık daha seyrek arıyorum, aradığımda da hep triplerdeyim buna mukabil epey değerim anlaşıldı. Arkadaşlarım başı sıkışıp aradığında vah vahlarla başlayıp, “Elimden gelse yapmaz mıyım, ama işte biliyosun…”larla devam eden cümlelerle popülerliğimi oldukça arttırdım. Bizim oralarda ‘bal dudak’ derler, yani kuru kuruya da olsa tatlı dil baya işe yarıyor. Eskiden patron akla mantığa uymaz tekliflerle geldiğinde illa fikrimi söyler, karşı çıkardım. Şimdi ne mi yapıyorum, “Harika düşünmüşsünüz Ahmet Bey. Ancak dahi olmak gerekir böyle bir fikir için, müthiş bir insansınız..” ve daha niceleri… Ama hepsi problem çözmeden uzak yağlama cümleleri. Ofisten biri, “Murat şu işi yapar mısın, ben azıcık erken çıksam?“ deyiverse ben hemen bir mazeret buluyorum, fakat kendim yapmasam da birisine işi paslıyorum. Böylece hiçbir fedakarlık yapmayan ama iş bitiren bir insana dönüşüyorum. Eee bu da bana birçok kapı açtı söylememe gerek yok sanırım. Velhasıl iyi olmak ne kadar zorsa kötü olmakta bir o kadar kolaymış.

Sonra? Sonra ne mi oldu? Başta demiştim güzel yerlere geldim, evi, arabayı yeniledim. İnsanlar ceketlerini ilikliyor beni gördüğünde. Saygı duyulan, bey diye çağrılan bambaşka bir Murat Dikbayır oldum. Ama ben hâlâ her akşam eve geldiğimde ilk iş bütün odaları gezinip nerede açık kalmış bir perde varsa onu çekiyorum. Aydınlık girmesin istiyorum karanlık dünyama. Hemen dünyanın kirine bulaşmış takım elbisemi, beyaz yakalı gömleğimi usulca bir köşeye bırakıp duşa giriyorum. Tüm kirlerimden arınmak için uzun uzun keseleniyorum. Az biraz arındığıma kani olursam bir köşeye kıvrılıp Allah’a iki yüzlü, yalancı bir insana dönüştüğüm için beni affetsin diye saatlerce yalvarıyorum;

“Hayatta kalabilmek için bunu yapmaya mecburdum. Affet Allah’ım.”

Hikaye: Hatice Can

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi