Bir Gözyaşı Kaç Medeniyet Eder!
Yazı: Nur Akboz
Güneşin doğması ile batması aynı düzende, tek seferde. Bu kısır döngü içinde, sanki karabulutlar örtmekte aydınlığı. Aydınlık ise zihinlerde kat kat perdeler içerisinde… Gözlere gerilmiş on binlerce kefen, görmemek için adeta kendi çapında direnen…
Ve tüm masumiyetiyle çocuklar. Güneş ülkesinin bulutları ardında, yağmurlarla gözyaşlarının ve hatta kanlarının birbirine karıştığı gün yüzlü çocuklar… Hiç bahar görememiş buğulu gözler… Baharın yerine sis bombalarının gözlerini kamaştırdığı bakışlar, değil gelecek kaygısı yarınından bihaber. Ve daha ezanı okunmadan kulağına, namazı kılınan masum küçük bedenler… Öte yandan kararlar alan mekanizmalar.
‘’Özgürlük, demokrasi, medeniyet’’ nidaları ile!
Ah bilmezler bir gözyaşı kaç medeniyet eder!
Şimdi o eski uysal esintisi yok baharın. Yok, gülüşlerde gülşenler. Ve kurudu yağmurları nisanın. Ne anlayabildi insanoğlu acziyetini, ne de görebildi yanı başındaki acımasız cinayetleri… Ve yumdu, kendi dışındaki her şeye gözlerini!
Gökkuşağındaki yedi renk karardı şimdi. Griler art arda dizilmiş göklerde. Perde gözlerde. Bilene… Bilmeyene… Sefasını süren, cefasını çekenden uzak. Bilmez ki cefası ona bir ölüm mesafede! O hesap gününde… Elbette!
Ağlamak yakışmıyor bu masum yüzlere, küçük bedenlere. Minik dünyalarında muhtaç oldukları tek şey şefkat; yıkık düşlerini onarabilmek için. Tamamen bir var olma savaşı bu. Baharı unutan yüreklerde notasız şarkılar çaldırdığımız için küstüm kendime, herkese…
Umuda uzanmalı eller artık. Ki umut dahi, umutsuzluk içinde.
Bir var olma savaşı bu, var ile yok içinde. Yoklukta bile Varlık kudretinde! Yok iken var olan, varlığında da varlığına kavuşur elbette!
Umut…
Umut için-de!
Anlatmaya kelimelerin yok mecali. Kaç anlam yüklenebilir gözü yaşlı minik bakışlara… Kaç mısra derman olur çektikleri acıya…
Tükenen cümleler… Tükenen sabrı yendiler. Güneşin doğmasına kaldı yalnız saatler…! Ve zafer… Zafer bizimdir!
“Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!’’
Yazı: Nur Akboz