Horona Fransız kalmayın!

Horona Fransız kalmayın!

Yazı: Cemil Özen

Yöresinde Horon sözcüğü Halk Oyunu türü manasının dışında, günümüzde mısır saplarının ve çayır (ot)’larının 15-20 kucak bir araya getirilerek dikey durumda yığılıp üst kısımdan bağlanması ile oluşturulan ot ve sap yığınları için kullanılmaktadır. Başka bir deyişle ot ve sapları halka şeklinde sıkıca bağlamaktır. Yöre oyunlarını oynarken bir arada toplanarak sıkıca el ele tutup daire halinde horon kurmalarındaki şekil ve benzerlik “Horon” ile “Horom” sözcüğünün gerek mana, gerekse kelime yapısı bakımından birbirini tamamlamaktadır. Horona başlarken “Hayde bir horom kuralım” sözü, bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım demekten başka bir şey değildir. 

Romanya’da düğünlerde oynanan halk danslarına Gagavuz Türkleri tarafından da “horon” denilmektedir. Yine eski Bulgar ve Peçenek Türklerinde de bu kelimenin kullanılması dikkate şayandır.

Yunan ve Fransız Horonu

Yunanca “xogos” kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horonun nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Yunanlıların Karadeniz’in doğu sahillerine yerleşmiş olması, bir diğeri ise; horonun kemençe gibi Cenevizlilerden kalmasıdır. Gerçekten Fransa’da “Carole” adı ile tanınmış bir oyun vardır ki bir halka oluşturularak oynanırdı. “Carole” kelimesini Fransızca sözlükler bozuk Latince “Carola” olarak gösteriyorlardı. Ancak, bu kelimenin diğer şekilleri olan “Harol, Horol” kelimeleri ve oyunun kalabalık oynanması dikkate alınırsa, Fransız halk oyunu ile Doğu Karadeniz oyunu (Horon) arasında şaşırtıcı bir benzerlik göze çarpar. Bu karşılaştırmalar Horon, Carole ve Xogos kelimeleri arasında zaman içinde derinlik, ve mekan içinde yaygınlık kaidesinden bakıldığında folklorik açıdan bir anlam birliği oluştuğunu göstermektedir.

Bir de lügatçilerimize kulak verelim. Ahmet Vefik Paşa “hora, Yunanî’den raks nevi, oyun; hora depmek raks etmek; hora havası; hora bir nevi şedid sancı dâ’ül-raks” diyor. Ş. Sami ise “(χωρός) raks, hora tepmek” ile yetiniyor. Hüseyin Kâzım Kadri, “garb, Rumca: χορσς  -isim – oyun, raks; el ele tutunup bir halka halinde oynanılan oyun. Hora tepmek, hora havası” tarifini veriyor.

Eski Türklerde de Horon varmış, ama nasıl? 

Ayrıca Tatar, Türkmen, Başkurtlarda, toplu olarak söylenen bir şarkı çeşidine “hor” denilmekte. Bunun yanı sıra, xor(hor) veya Kör, Destan söylenirken nakarat;  xoroy (horoy) ise, “Sırayla durmak” (Pekarski-Yakut sözlüğü) anlamlarını taşımakta. Esas vasıfları “topluluk” olan bu Orta Asya kökenli kelimeler ile Karadeniz horonu, Fransız “carole”sı ve Yunanca xogos arasındaki anlam birliğini tespit ettikten sonra buraya kadar bahsettiğimiz çıkarımlarımızı şöylece özetleyebiliriz: Horon, Carole, Xogos, Hor, Hora, Horan Kör, Horoy kelimeleri birbirlerinden ayrı olmayıp, “topluluk” manasındaki aynı “Hor” kökünün muhtelif şekilleridir. Biraz da folklorik özelliklerine bir göz atalım Horonların.

Rize’den Katerini’ye horon dansı 

Horon bölgesi, Karadeniz kıyı şeridi üzerinde Samsun’dan başlayıp Doğu Karadeniz boyunca uzanan, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerini içine alan, eskilerin tabiri ile Pont bölgesi olarak bilinen bölgedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; bölgenin Türklerden önceki konukları olan Hristiyan Rum Pontusları da horon dans ve kültürünü tıpkı eskiden olduğu gibi mübadele yılları sonrasında günümüzde de Yunanistan’ın Katerini kenti başta olmak üzere çeşitli bölgelerinde yaşatmaya devam etmektedirler.

Doğu Karadeniz bölgesi çok engebeli, sarp, dik ve dağlıktır. Öte yandan yöreyi kuzey yönünde baştan başa kuşatan, sürekli dalgalı ve hırçın bir deniz vardır. Bu mücadeleci ve sert özellikli doğal yapı yörenin kültürüne sirayet ettiği gibi oyun ve müziklerinin de şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

 

Kemençeli Türkülü

Horonların yöresindeki özgün çalgısı kemençedir. Nadir de olsa kaval ile de oynandığına da  rastlanmıştır. Ancak açık yerlerde, yayla şenliklerinde ve köy meydanlarında davul ve zurna ile, Rize ve Artvin dolaylarında da tulum ile oynanmaktadır. Oyuncuların birbirine tutunarak dizi biçiminde ve disiplinli bir şekilde oynadıkları horonların bazıları türkülüdür. Geleneksel olarak Horonlar açık havada, düğün, kutlama ve şenliklerde  çember şeklinde  birbirine tutunarak oynanır. Çemberin içinde bulunan kemençeci aynı zamanda horonu yönetir. Horonlar kadın ve erkekler tarafından ayrı ayrı yada birlikte oynanabilir. Erkek danslarındaki hareketli ve sert figürler, kadın danslarında aynı hareketlilikte, fakat erkek horonlarına nazaran daha estetik ve yumuşaktır.

Horonlar neşeli zamanlarda; Bayram, düğün, dernek, asker uğurlamaları festival ve şenlikler ile topluluk  arasında düzenlenen eğlencelerde oynanır. Yürekleri dolduran coşkular, sevinçler buralarda horona dönüşür. Karadeniz’de nerede bir durak, bir oturak yeri varsa, orası ”Horondüzü”dür. Üstünde horon oynanmayan tek bir düzlük yoktur. Horon Karadeniz’in soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır. Horon doğa ile insanın el ele, kol kola şahlanışıdır. Karadeniz’e özgü horon oyunlarının yapısında tarım kültürünün ve imece (ortaklaşa) iş yürütme sisteminin varlığı apaçık ortadadır. Karadeniz’de tek başına hayatı göğüslemek çok zor olduğundan horon oyunları bir nevi; yöre insanının her işte el ele vermesini, birlikte çalışmaya duyduğu ihtiyacı anlatmasıdır. Doğa yapısının sertliği, denizinin ve havasının kararsızlığına inat,  horon oyunlarında insanın doğa karşısında, birlik ve düzen içinde durmaya çabalaması göze çarpar.

Horonlar  geleneksel formda ele alındığında üç bölümden oluşur:

1. Düz Horon Bölümü: Horon  diğer bölümlere nazaran ağır ve keyifli bir tempoda başlar. Bundan ötürü oyunun bu bölümüne ”ağır horon bölümü” de denir. Oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde hareket eder. Söylenen türkülerle de oynanabilir. Zamanla tavına geldiğinde yükselen müzik  ve ritim ile vücut dikleşir, oyuncular da bir o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Kollar yukarıya kalkar. Gelen komutla  diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme ya da “yenlik” denilen bölüme geçilir.

2. Yenlik Bölümü: Kollar aşağıya iner, dizler kırık ve vücut öne doğru eğiktir. Kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. Adımlar geriye, yana ve öne basarak belli alan içinde “gezinilir”. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. Komutçudan gelen ”alaşağa”, ”aloğlum”, ”kimola”, ”taktum”, ”yıkoğlum”  gibi bağırışlar veya ıslık çalmak suretiyle gelen komutla sert bölüme geçilir.

3. Sert Bölümü: Horonun finalden önceki en sert ve canlı kısmıdır. Omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun en yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. Oyun bu kısımdan sonra keskin bir şekilde bitirilebilir ya da oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilebilir.

Kemençemin ütüne

Yayı vururum yayı

Kız sana vurulalı

Kayıp ettim dünyayı

 

Kemençemin telini

Kesip bekleyeyim mi

Bekledim yedi sene

Daha bekleyeyim mi

 

Karadeniz üstünde

Görünen kayıkmidur

Ben özledim yarim

Aglasam ayıp midur

 

Karadır Karadeniz

Sardı dört yanimuzi

Ha bu gurbet elleri

Alacak canimizi…

Yazı: Cemil Özen

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi