Sonsuz Sürgün
Yazı: Rasih Yılmaz
Anlatamadığım onlarca hikâyeden yalnızca biri o; ‘Boynu Kırık’.
Yağmalanan bir intikam duygusunun ortaya çıkardığı garabet eser. Sıradanlıklar içinde sürdürürken yaşamı, keşfedemediği ölümlerin en lüksüne layık olacağını bilemeyen bir karakter. İhanetin boğazına karayılan gibi dolanacağını her ’insan’ gibi hesaplayamayan.
Zaten matematik de bilmezdi! Ancak bu, hayal kurmasını da engellemezdi.
Hep düşlerdi…
Pervane olup bütün ateşlerde ayrı ayrı yanıp, küllerinden yeniden doğmayı isterdi… ‘Zümrüdüanka’ gibi.
Hiç kendine acımazdı… Vermeyi, almamak üzere bir erdem sayardı. Âcizdi sizin anlayacağınız, zaafı vardı ‘aşka ve dosta’ karşı.
Anlaşılamamak üzerine kurulmuş ‘insan’lığının kullanılmasına ise ses çıkartmazdı.
Bu yüzden olsa gerek sokak köşelerinde sızmış yaşamda onun yüzünü görürdük. Ezdiği adımların yok oluşlarını izlerken geldiği uçurum kenarlarında hep kayboluşu hayal eder dururdu.
Kollarını açıp kendini koyuverdiği boşlukların, ‘zamansız ülke’ topraklarında trajedisini yazmasını arzu ederdi.
Hemen her gün, uğruna ölünmesi gerekenlere ait listesini cebinden çıkarır. Eskisi gibi uzun olmasa da listesi, bir ismin üstüne attığı çentiği gözlerine vurulmuş bir mim gibi görse de, yine pes etmezdi.
Erdem saydığı yalnızlığına kimseleri sokmaz, düşlerini kelimelerle eritmeye çalışırdı. Mühürlenmiş anlara yelken açmaktan hoşlanırdı. Her seferinde ise boğulur; ama nasıl olursa hayata yeniden dönmeyi başarırdı.
Tâ ki yelelerinde özgürlük taşıyan Azrail son nefesini almaya geldiğinde ‘ihaneti’ aracı olarak kullanmaya karar verene dek.
Ölümün bu kadar canını yakacağını düşünmediği söylenir.
Çabuk ama uzunca süren bir ölüme mahkûm edilir.
Kollarına giren kurt başlı iki cenin önce sandalyeye çıkartır onu… İlmiği boynuna geçirirler.
Ve ardından boşluğa doğru itiliverir ayaklarının altındaki ‘ruh’… Boynu hemen kırılır…
Daha sonra ipten çıkartırlar kendisini. Yavaşça yere uzatırlar, sandalye ve ipi düzelttiler. Yerden tekrar kaldırıp, yeniden ipi kırık boynuna geçirip sandalyeyi bir kere daha çekerler. Bedeni boşlukta öylece sallanır tekrar.
İpten kurtarırlar ve tahtaların üzerine öylece uzatırlar usanmadan. Yeniden hazır hale getirirler sandalye ve ipi. Cansız bedeni bir kez daha yerden kaldırıp artık olmayan boynunu ipe bir kez daha geçirip sandalyeyi yeniden çekerler…
Sonsuza sürülecek bir ölümdür istenen…
‘Boynu Kırık’ ihanetin öldürdüğü ne ilk can, ne de son…