Zamana Düşen Armağan
Yazı: Yıldırım İlhan
Küçük Prens böyle başlar:
Leon Werth icin.
“Bu kitabı, koskoca bir adama adadığım için küçüklerden beni bağışlamasını dilerim. Ama önemli bir özrüm var: Şimdiye kadar bu adamdan daha iyi bir başka dostum olmadı. İkinci özrüm de şu: Bu adam, her şeyi değerlendirebilir. Çocuklar için yazılmış kitapları bile. Sonra üçüncü bir özrüm daha var: Bu adam Fransa’da oturuyor şimdi, aç, üstelik açıkta. Avutulmak ister. Bütün bu sayıp döktüğüm özürler yetmezse ben de kitabımı onun bir zamanki çocukluğuna adarım tabii. Bütün koca adamlar bir zamanlar çocuktular (gerçi aralarında bunu hatırlayanlara az rastlanır ya.) İşte gerekli değişikliği yapıyorum:
Çocukluk günlerindeki Leon Werth için.”
Exupery, Küçük Prensi çocukluk ülkesinde daima canlı kalan, hiçbir zaman unutamadığı Avusturyalı öğretmeni Paula’ya adamadı. Yaşamımdaki en güzel şey dediği ve sevgisini gittiği her yerde bir tür pelerin olarak giydiği annesine de adamadı. Gezegenindeki tek gülü eşi Consuelo’ye de… Bunun yerine, dünyadaki en iyi arkadaşım dediği Leon Werh’e ithaf etti. İşgal altındaki Fransa’da saklanarak yaşayan, her şeyi anlayan ve aç ve soğukta olan ve aynı zamanda hayatta olup olmadığını bilmediği Leon Werth’e…
1878’de doğan, Fransız yazar, sanat eleştirmeni ve savaş karşıtı Werth, (ö.1955) kendisine dünyanın en güzel armağanını veren Antoine de Saint Exupery ile 1931’de tanışır. Werth’in Exupery ile pek ortak yanı olmasa da çok kısa sürede en yakın arkadaşı ve sırdaşı olur. Paris’te ya da Jura’daki Werth’in ikinci evi olan Saint-Amour’da yemek yerlerken, dünyada insanın mesleği, politik ekonomi ilkeleri ve savaş toplumlarının gelişimi üzerine derin derin konuşurlar. Exupery Werth’in medeniyetin bir meyvesi olduğunu ve derin bir görüşün koruyucu olduğunu onaylar. Buna karşılık Werth, Exupery’nin gençliğini geri verdiğini düşünür. Bu arkadaşlık ve sırdaşlık Exupéry’nin 1944’te ortadan kaybolmasına kadar sürer. Werth için daha ilk sayfada dile getirdiği o güzel sözler, dostluklarının ne kadar köklü ve derin olduğunu göstermektedir.
Exupery’den yirmi iki yaş büyük olan Werth gerçeküstü yazı stili, on iki ciltlik yazdığı eser ve birçok dergide yazdığı makaleler ile Exupery’nin tam tersidir. Werth, Birinci Dünya Savaşına, Sömürgeleştirmeye, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız İşbirliğine, Stalinizme karşı nezaket göstermeksizin acımasızca yazar. Tanınmış bir romancı, beğenilen gazeteci ve her şeyden önce, bu dünyanın despotlarını ve diktatörlerini açıkça eleştiren açık sözlü bir onur adamı; baskıcı ve otoriter olarak gördüğü her şeye saldıran anarşist bir ruhtur. Bolşevik tarafına her türlü destek sağlamakta olan Werth’in tek direniş biçimi yazmak ve eleştirmek değildir. O ve eşi Suzanne, Fransız direnişinde aktif olarak Paris’teki dairelerini gizli toplantılar, ekipman deposu ve kaçak Yahudi kadınlar ve düşürülen Müttefik pilotlar için güvenli bir ev olarak teklif ederler.
Temmuz 1942’deki Vel d’Hiv toplantısı ve özellikle çocukların tutuklanması Werth’i derinden etkiler. Paris’teki Kış Stadyumu veya Vel ‘d’Hiv olarak bilinen Velodrome d’Hiver’da 11.000’den fazla Yahudi tutuklanır ve hapsedilir. Tutuklular, neredeyse susuz, yiyeceksiz ve sıhhi tesislerden yoksun, aşırı kalabalık koşullarda tutulur. Bir hafta içinde Vel ‘d’Hiv’de tutulan Yahudi sayısı, aralarında 4.000’den fazla çocuk bulunan 13.000’e ulaşır. İki ile 16 yaş arasındaki çocuklar ebeveynleriyle birlikte tutuklanırlar. Tutuklananlar arasında Almanya, Avusturya, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Rusya’dan Yahudiler de vardır. Pek çok Yahudi tehlike konusunda önceden uyarılmış olsa da, tehcirin geçmişte olduğu gibi yalnızca erkekleri hedef alacağını varsaymışlardır; sonuç olarak kadınlar ve çocuklar saklanmaz. Tutuklamaları takip eden hafta Yahudiler Kış Stadyumundan alınırlar.
“Sevgili Léon Werth ve sevgili Suzanne, şansın bizi aynı gezegende yaşattığından
ve daha büyük bir şansın bizi aynı zamanda yaşattığından çok memnunum!
Gezegenlerin sayısı ve zamanları o kadar olası değildi.”
Antoine de Saint-Exupéry
Yahudi kökenli bir aileden geldiği için 11 Haziran 1940 sabahı tamamen hazırlıksız, eşi Suzanne, Paris’ten taşan Nazi Almanyası’nın Wehrmacht’ından kaçmak için Paris’teki evlerini terk ederler. On beş yaşındaki oğulları Claude, arkadaşları ile birkaç saat öncesinden ayrılır ve Werth ve eşi oğullarının nerede olduğunu bilmemenin endişesiyle yaşarlar. Nazi Almanya’sının Fransa’ya ilerlemesi Paris ve banliyölerinden 8 milyon insanın güney ve güney batıya göç etmek zorunda bırakır. (O zamanın Fransa’nın neredeyse dörtte biri) Bazı yetkililer insanlık tarihinin en büyük göçü olduğunu söyler ve hâlâ Exodus olarak adlandırılır. Sekiz saat sürmesi beklenen bu devasa sürgün 33 gün sürer. Yollarda yaklaşık sekiz milyonluk bir insan tufanı vardır. Tanklardan el arabalarına, atlı vagonlardan gazsız otomobillere kadar her şeyle tıkanan yolları Alman uçakları bombalar. Werth, İnsanlık tarihindeki en büyük kitlesel göçlerinden birinin görgü tanığı olarak sığınak aramak için Loire Nehri’ni geçmeye çalışan 8 milyon insanın uzun yürüyüşünü (33 Gün’ü) kaleme alır. (O günlerin geleneksel bilgeliğinden gelen bir bilgiye göre Alman ordusu Paris’i ve tüm kuzeyi ele geçirebilirler ancak Loire Nehri’ni geçemezler.) Temmuz 1940’ın sonundan Ağustos 1944’teki Paris’in kurtuluşuna kadar geçen dönemi kapsayan günlüğü, büyük ölçüde, karısının Saint-Amour’daki kır evinde saklanırken yazılmıştır.
Yoldaki ilk günün ortalarında Werth, Rusya’nın Almanya’ya savaş ilan ettiğini öğrenir. Yakında askeri barikatlarla karşılaşırlar. Kilometrelerce yedeklenmiş diğer sürgünlerin kervanına doğru yönelirler ve günlerce bu trafikte otururlar. Werth, ‘Duruyoruz, yeniden başlıyoruz, ancak her yeniden başlatma bir soruna dönüşüyor’ diye yazmaktadır. “Birkaç saat sonra çok daha yorucu ve sinir bozucu. Anın ağırlığı ve mekanik endişeler birleştikçe çok az şey ifade ediyor. Parçalanmaktan korkuyoruz.’’
İsviçre’ye yakın bir dağ bölgesi olan Jura’daki köyü Saint-Amour bölgesine sığınır ve orada hiç kimse Werth’i, Yahudi olduğunu bilmelerine rağmen kınamaz. Werth normalde Paris’te yaşamaktaydı. Orada kalsaydı, şehirden sürgün edilen ve imha edilen 50.000 Yahudi’den biri olabilmesi kuvvetle muhtemeldi. Léon Werth, Saint-Amour’da yaşarken, Suzanne Paris’te kalır, ancak yasa dışı bir şekilde sınır çizgisini on üç kez geçerek kocasını boş bölgede ziyaret eder. Bazen kilometrelerce yürür, bazen bir kaçakçının hizmetlerini kullanır ve diğer zamanlarda bir trenin yük vagonunda veya bir lokomotifin ön tekerlekleri arasına kaymış bir tahtada saklanır. Paris’te, düşürülen Müttefik havacıların ve diğer “avlanan” kişilerin Fransa’dan kaçmasına yardımcı olan ve başkalarına yardım etmek için kendi hayatını riske atan bir ağın üyesidir.
Werth aç ve soğukta, savaş zamanı işgal altındaki Fransa’da bir yerde saklanırken Fransa’nın en ünlü pilotu ve en iyi yazarı Exupery, Amerika’da sürgünde yaşar. İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında, “Küçük Prens”i yazarken, New York şehir merkezindeki dairesinde Fransa’yı ve arkadaşlarını düşünerek geçirir. Yıllar sonra, dünyadaki en iyi arkadaşının İkinci Dünya Savaşı’ndaki kötü durumunu duyar. Sağlığı kötü durumda olmasına ve askeri pilotlar için maksimum yaşı sekiz yıl geçmiş olmasına karşın, kafasını çevirememe de dahil olmak üzere önceki çarpışmalardan ve yaralanmalardan kaynaklanan önemli hareketsizliğe rağmen: “Aç olanlardan uzaklaşmaya dayanamıyorum… Acı çekmek ve böylece benim için değerli olanlarla birleşmek için ayrılıyorum.” diyerek Newyork’dan ayrılmaya ve Naziler ile savaşmak için 1943’ün başlarında Avrupa’ya geri döner. Exupery Mayıs 1944’te Sardunya’ya gönderilir ve kısa bir süre sonra 31 Temmuz 1944 sabahı Güney Fransa’da bir keşif uçuşunda ortadan kaybolur. Werth, Ocak 1944’te Paris’e döner. Exupery’nin göremediği II. Dünya Savaşı’nın sonunda Werth, “Tonio (Exupery) olmadan barış, tamamen barış değildir” der.
Sen uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar. Nietzsche
Küçük Prens’in bir yetişkine ithaf edilmiş olması muhtemelen biraz şaşırtıcıdır. Daha da şaşırtıcı olan, o yetişkin Léon Werth’in Yahudi bir anarşist ve solcu Bolşevik destekçisi olması. En şaşırtıcı olan ise Belzec, Auschwıtz kampı gibi kamplardan kurtulan yahudilerin torunlarının, Nazilerin yaptıklarının aynısını yapması ve bu insanların hiç empati yapamaması, bombalamaları, katliamları eğlenerek alkışlamaları ve zulmün şehvetine kendileri kaptırması… Werth zihinsel olarak hiçbir zaman Nazilerin yolundan gitmemiş ve meşruiyet zeminini kaybederek zulmün uçlarında asla dolaşmamıştır. Canavarlarla savaşan Werth’in canavara dönüşmemesi için içindeki çocuğu hatırlaması ve çocukluk masumiyetiyle irtibatlı olması gerekliydi ve Exupery bunu en muhtaç zamanında kendisine duyurmuştu. Bu yüzden de zamana düşen en güzel armağanı herkesten çok Werth hak etmişti. Kendisini her zaman çocukluğundan sürgün edilmiş gibi hisseden Exupery, küçük prensi açıkça Werth’e adamış olsa da, takip eden kelimeler büyük olasılıkla bir zamanlar çocukluğun güzel masumiyetini unutmayan herkese yöneliktir.
Exupery’ de Werth gibi sürgünde idi ve ülkesi de düşmüştü ve yine de korkunç ve acımasız bir savaşın ortasında insanlığını terk etmedi ve dünyanın en nazik kitaplarından biri olan Küçük Prens’i sürgünde yazdı. Şu anda, incindiğimiz ve belki de nefret ve intikam arzusuyla dolu olduğumuzda, her şeyden önce insanlığa dokunmaya ihtiyacımız var. Bunu bize hatırlatabilecek daha iyi kimse yok, bulutlar arasında Alman savaşçıları ile ölümcül bir saklambaç oynarken aşk ve dostluk hakkında hâlâ güzel bir kitap yazabilen Saint-Exupéry’den…
Yazı: Yıldırım İlhan