Fotoğraf Çekmek Ayıp Mı?

Fotoğraf Çekmek Ayıp Mı?

Hatıra: Halit Ömer Camcı

Mesleğimin ilk yıllarındayım. İstiklal Caddesi’nde yürüyor ve ara ara deklanşöre basıyorum. Refleks haline gelen bir alışkanlık benim için. Caddenin vazgeçilmezleri, gazete satan amca, bir sepet içinde leylak tohumları ile betondan-taştan şehre bahar havası getiren abla, cumartesi anneleri – demek ki günlerden cumartesi- ve yanında çocuğu elinde sazı ile kalbin en ince tellerini titreterek türküler söyleyen âmâ abi. Her birini fotoğraflıyorum. Saz çalan abinin karşısından geçerken biraz yavaş pozlayarak yürüyenlerin ayaklarının var – yok olduğu bir kare çekmek istiyorum. Amcanın tam karşısına geçip yanında çocuğu, arkada onu dinleyen sanatseverlerle birlikte caddenin üzerindeki bu Edvard Munch tablosunu andıran ‘çığlığı’ fotoğraf makinemle resmetmek üzere yerimi alıyorum.

Bir gözüm vizörde amcaya bakarken diğer gözüm sokaktan geçenleri tarıyor. Peş peşe kareler çekiyorum. Caddenin uğultusu arasında bir ara tam tepemden inceden bir teyze sesi duymaya başlıyorum.

“Ayıp değil mi? Niye kör adamın fotoğrafını çekiyorsun? Seni de çekseler böyle rahatsız olmaz mısın? Ayıp ayıp, bak hiç duyuyo mu?”

Peş peşe günün karesini çekme konsantrasyonumdan teyzenin en son suratıma suratıma bakışlarını fark edip yüzümü makinenin arkasından çıkararak teyzeye bakıyorum.

“Ay, çok da temiz yüzlü biriymişsin, oğlum ayıp değil mi, niçin çekiyorsun amcayı?”

Birden sorunun muhatabı olduğumu fark ediyorum. “Teyzecim niye ayıp olsun, fotoğraf çekmek ayıp bir şey mi? Kötü bir şey mi fotoğraf çekmek?”

Teyze kızmakla şefkat etmek arasında kararsız kalıyor.

“Çekme oğlum yine de sen, bak amca kör, çocuğu da yanında yazık ders çalışıyor. Başkalarının acılarını fotoğraflamak hoş değil.”

Kaşla göz arasında bir hayat dersi alıyorum. Huyum kurusun her o cadden geçişte, o abiyi ve yanındaki küçük beyi o teyzeyi hatırlayarak yeniden çekiyorum. Ve hep hayıflanıyorum, teyzeyi niçin çekmedim diye.

Yıllardır ülkemden uzaktayım. Caddelerinde dolaştığım, gençlik yıllarımın en dolu dolu geçen zamanlarını yaşadığım şehri görmeyeli, çok zaman oldu. O caddeyi, sokak müzisyenlerini, gazete satan abiyi, kurutulmuş çiçek satan çiçek yüzlü ablayı ve en çok da bu abiyi ve oğlunu merak edip duruyorum.

Bazen zaman bir anda donup kalıyor. Fotoğraf bana çoğu zaman bu duyguyu veriyor. Her an bir yerlerde saklı, bekliyor. Eski ve eskimez dostlar gibi.

*Metinde anlattığım fotoğrafı henüz bulamadım. Bulana kadar çok sonraları çektiğim aynı kadrajı paylaşmak isterim. 2011’de çektiğim bir kare. İstiklal Caddesi, İstanbul.

Eylül 2021 

Hatıra: Halit Ömer Camcı

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi