Yük

Yük

Deneme: Meryem Yıldırım

Söz vardır yormaz seni. Pelesenk haliyle duygular tercümanıdır. Böylece her daim kullanmak istersin.  Söyleyiverirsin bir nefeste. Söylenişi bile yüzünde güller açtırır. Can gibi, aşk gibi…  

Söz vardır yorar seni. Söylenişi bir nefeslik olsa da yorar. Hepi topu üç harflik olsa bile yorar. Çünkü  bu kelimelerin manası tek heceli değildir. Yas gibi, yük gibi…  

…  

Bırakalım “Aşk” sözcüğü Mevlana’da, can sözcüğü Yunus’ta hayat bula dursun… Biz bu satırlarla  insanlık “yük”ünün altına girelim.  

…  

Yük…  

Nereden baktığına göre manası değişen bir kelime. Kimine göre dert, kimine göre ise mukaddes  çilenin adı. Ademoğlu için ise kutsal emanet. İlahi temsil beyanıyla;  

 “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler,  ondan korktular ve onu insan yüklendi.”  

Bilgisayarda bir dosya açarken veya kaydederken ekrana bir yazı gelir.  

Loading…  

Tıpkı daha doğmadan ruhumuza insanlığımızın yüklendiği gibi. İlahi nefesle melekliği insanlaştıran  vasıfların yüklendiği gibi. Öyle ki, Havva’nın da Adem’in de ruhuna daha dünyaya teşrif etmeden  yaşam için tüm donanımlar yüklenmiş. Oradan da bize miras kalmış. Sanırım ademoğlunun doğumuna  kadar kişisel ekranda “loading” yazısı dönüp durmuştur. Mukaddes ruh, aziz insan.  

İnsanlık yükleniyor…  

Önce ruhumuza insan olma libası giydirilmiş olup sonra da emanet, bedende can bulmuştur. O  gündür bu gündür omuzlar bu yükün altındadır. Bize düşen ise insan kalabilmektir. Ey nefis, yükünü  emanetine al, insan ol, insanlıkta kal! 

Yük, yüklü olmak, yüklenmek, yük oluşlar, yük gördüklerimiz, yük sandıklarımız, gereksiz yüklenişler, bir türlü yükün altına elini koyamamak, yüksüzlüğü akıllılık sayanlara karşı yükü ağır olanlar… Daha nicesi… Ha bir de yükünü tutanlar…  

…  

Yük kutsaldır. Tıpkı Hz. Meryem’e İsa’nın babasızlığı yüklendiği gibi. Anneden oğluna kalan bu miras  Hz.İsa’nın çarmıhını yüklenmesine kadar devam edegelmiştir. Ta ki İsa’nın gökteki ehli olup  bekleyişinin devamına kadar. Meryem’in de İsa’nın da yükü mukaddesti. Bu durum insana “yükümü  seveyim” demekten başka bir şey bırakmıyor.  

Ya hamallığını yaptığımız yükler… Onlar için ne söylemeli… İsteyerek yahut istemeden girmişsen bir yükün altına yükünü yerine koyuncaya kadar onun hamalısın. Tabii yükün senin için yükse! Sonra da  neyin hamallığını yaptığımıza bakmak lazım. Aslında ihtiyaçtan fazla olan her şey yük olur.  Kullanılmayan duygular, bilgiler, bir gün bir yerde sarfetmek için bekletilen kelimeler, içe gömülen  gün görmemiş sözler, kullanmaktan çekinilen sevgi kaynakları, biriken özür ifadeler, sahip çıkılmayan  değerler, inanmış gibi yaptığın ama bir türlü savunamadığın inanışlar, yaşamı zorlaştıran yükler değil de nedir?  

Sızlandığın yük gerçekten yük müdür yoksa kendi kendine büyüttüğümüz dert midir? Ey Ademoğlu!  Değmeyecek şeyleri kalbine yük ettiğine değmez! Çünkü en ağır yükü insan insana taşıtıyor.  

Yükü tanımak ve kıymetini bilmek ancak yükünle bağ kurabilmekle mümkündür. Tıpkı bir annenin  evladına yüklü olduğundaki gibi yaşam yükünü de aynı hassasiyetle taşıyabilmek.  

Aşkla yükümü seviyorum diyebilmek ne güzel! Söylenmeden sızlanmadan. Evladı sever gibi. Yaşamı  kendine yük saymayanlar sizlere hayran olmamak ne mümkün!  

Doğuştan gelen yüklerimiz nelerle yer değiştirmiş. Daha kıymetlisiyle değişmişse ne âla! Ya öyle  değilse hesabın faturasını kim ödeyecek. Ne gerek var günahın yüküne talip olmaya? Ne yazık ki insan  çelişkilerle hayatı ıskalıyor. İnsanoğlu rüyaları yorumlamaya hevesli olduğu ve rüyalardan yaşam  tutunuşları çıkarmaya çalıştığı kadar neden apaçık ortada olan hadiseler yumağı yaşamı  yorumlamaktan uzak kalır ki! Oysa ki rüyanın bir dili var. Çözülmesi gereken bir şifresi var. Rüyasında  yaşadığı makama hayret ederken içinde yaşadığı oldukça gerçekçi olan yaşamı es geçiyor da ömrünü  yük görüyor. Oysa ömür cennet anahtarıdır.  

Tarih boyunca yükünü bilerek ve yükünü yük görmeden yaşamaya çalışmaktan dolayı çok canlar  yanmış. Daha çok canlar yanacak gibi. Tam da bu yüzden kimi büyük insanların yükleri ağır oldukça  canları da yanmaya devam ediyor. Dert çeker olan bu kişiler derdini yük etmeyenler grubunda yerini  alırken hayatta hiç yükü ve yükümlülüğü yokmuş gibi takılanlar bu sözüm de size olsun. Bu halinizle  bilesiniz ki birilerinin ya hayatında ya da gönlünde yüksünüz. Ne yazık ki ! En ağır yükü insan insana taşıtıyor. Mutluluğuna engel teşkil eden sırtına yük olan insanlardan kurtulmak için topla cesaretini ve  gölge etme başka ihsan istemem deyiver.  

Bir atomun pozitif yüklü protonlardan ya da negatif yüklü elektronlardan oluştuğunu biliriz. Pozitif  veya negatif yüklü olmak hayatın yükünü arttırır ya da hafifletir. Bir de nötronlar gibi yüksüz olanlar  var. Hatta yüksüzlüğü bilgelik sayanlar var. Taşın altına elini uzatmaktan beri olmayı akıllık kabul  edenler var ya onlara da sizler bir şeyler söyleyiverin artık!  

Başka bir açıdan baktığımızda belki de bizizdir dünyaya yük olan. Belki de varlığımız yoruyordur  dünyayı. Varlığımız kolaylaştırmıyordur işini. Belki ruhuna aykırı kullanıyoruzdur. Gezdikçe üstünde  incitiyoruzdur. Ey dünya sen nelere şahitsin sen böyle!!!  

Beklenmedik yükler… Hayal kırıklıkları… Belki de dünyayı yük olarak görmemize neden oluyor.  Doğaya bir saman çöpü yük gelmezken ya da bir saç teli başta yük oluşturmazken benim gözüme  düşen bir tüy yük olabiliyor. Bu nedendir ki sevmediğinin bakışı, sözü, tavrı yük olmazken sevdiğinin  bir çift lafı yük oluverir. Bu durum da ayrı bir paradoks! Beden bir çok yükü kaldırır da gönül, sözün ağırlığını kolay kolay kaldıramaz.  

Yükü ve yükünü tutanlar. Sizlere de bir çift sözüm olsun. Ne gerek var günahın yüküne talip  oluyorsunuz. Bedeli üzerlerinde kalarak yükünü tutanlar sizleri de vicdanlara havale etmekten başka  bir şey diyemiyorum.  

Bu arada kimileri de ahımı, ahları yük olarak almak istiyorsa kendileri bilir.

Deneme: Meryem Yıldırım

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi