Ah be çocuk!

Ah be çocuk!

Şiir: Emriye Yörük

Fotoğraf: Anugrah Lohuya

Acele etme çocuk! 

Geldin mi bu telaşeli dünyaya bir kere, 

büyürsün nasıl olsa… 

Bir balık gibi yüzerken emniyet-i tamme anne rahminde, 

şiddetli bir fırtınanın savurduğu yaprak gibi 

düşersin yeryüzüne, üzülürsün. 

Ciğerlerine çektiğin o en şiddetli nefesle koparırken çığlığı,

yırtılır sanki ciğerlerin, ciğerlerinden büyürsün. 

 

Tepeden tırnağa yabancı baktığın bu hayata, 

ezelden tanıdık bir kokunun göğsüne yapışırken, 

henüz dişleri çıkmamış damaklarından büyürsün. 

Uykularındır en büyük sermayen, 

ne diye direnirsin uyu be çocuk! 

Kim bilir kaç gecelerin olacak 

dipsiz kuyu gibi depderin, uykusuz… 

Daha direnemeyip anne kollarına teslim olurken, 

kapanır göz kapakların, 

Göz kapaklarından büyürsün… 

Emeklerken aşınan, 

ilk adımlarını atarken düşüp kanattığın, 

dizlerinden büyürsün. 

 

Ah be çocuk! yıllar su gibi akar, 

boy atar, okula gün sayarsın. 

Annensiz oturduğun sıranın telaşı sarar. 

Yüreğine çökerken yalnızlık korkusu, kaygıyı öğrenir, kaygılarından büyürsün. 

 

Düştün mü kurtlar sofrasına! 

Başlar işte o zaman azılı bir mücadele… 

Öğretmenin sorduğu soruya ilk cevabı veren olabilmek için,

koltuk altından yırtılırcasına havaya kalkan, 

kollarından büyürsün. 

 

Omuzlarına çöker nice beklentiler. 

Doktor mu mühendisi mi olsun Paşam, 

öğretmen mi hemşire mi olsun hanım kızım? 

Ne çok hesaplar kurulur üzerine. 

İstikbaline biçilen kıyafetlerin içine girmeye çalışırken 

kaç beden büyür, kaç beden küçülürsün. 

 

Herkes senle konuşur seni hiç görmeden. 

Hayat bir ezberden ibaretmiş dersin, 

hüsranı öğrenir, 

kırılan heveslerinden büyürsün…

Sonra içine döner, 

dışarıda binlerin arasında bulamadığın bendini, 

saklındaki bir de binlerce kez bulursun. 

Kilidi yalnız sende, 

minik minik evlerini inşa ettiğin hayalet köylerinde büyürsün. 

 

Komşunun bahçesine kaçtı diye kesilen topunla kaçar hevesin.

Çocuklar değil, büyükler oynarmış evcilik… 

ilk oyuncağın, en ufak bir haylazlığında elinden alınırken anlarsın, yarım kalırsın,

ve yarım kalan her sayfayı yeniden yazabilmek umuduyla büyümek istersin, daha çok büyümek istersin, 

en çok büyümek istersin ve gün gelir büyürsün… 

 

Ahhh yıllar ne aceleniz vardı şimdi? 

Benim henüz bitmemiş, 

yarım kalmış oyunlarım vardı arka sokakta. 

Çocukluğum asılı kaldı erik ağacında. 

Tut beni anne, tut bir kez daha, sonu uçurum, 

sonu sonsuzluk bu sefer, 

kayıyor ayaklarımdan zaman… 

Ben büyürken nasıl küçülmüş böyle dünya? 

Küçük küçük insanların egoları savaş meydanlarında! 

 

Savaşmak değildi meziyet! 

Sevebilen bir kalbe sahip en büyük sermayenle, 

yumruklasan avuçlarına sığacak, 

Kucaklasan bütün dünyayı saracak 

mangal gibi yüreğinden büyürsün. 

 

Oysa kaç bin yerinden yaralı, 

Vazgeçemedin, sakladın mı içindeki sevdayı? 

Gün gelir sakladıkların boyunu aşar, 

seni kor gibi yakan sırlarından büyürsün. 

Tutulur diye uzattığın nasırlı ellerin uzanırken boşluğa, 

ellerinden kayıp giden umutlarından büyürsün. 

 

Yaktılar bizi çıra gibi çocuk yaktılar! 

Sessiz kalalım diye en çok uyumaya alıştırdılar. 

Uyuyup da  büyüyecektik ya güya, 

Şimdi yat hadi! Uyku kaldıysa göz kapaklarında. 

Özlediğin çocukluğunu bulursun belki rüyalarında. 

O çok büyükler(!) 

meze yapar intikamı, kin taşırlar kursaklarında. 

Görmezler senin nasıl büyüdüğünü hiç kaygılanma! 

Çünkü asıl büyükler kini değil, merhameti yudumlar sofralarında.

Çünkü savaşmak değil, sevebilmek her şart ve durumda… 

Çünkü EN BÜYÜKLER aşkla kuşanır, 

sevişerek ölür harp meydanlarında!

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi