Şairin Oğlu
Hikaye: Serkan Öztürk
Fotoğraf: Alp Yıldızlar
Bir şairi dinlerken,
Galata Kulesi’nin dibinde bir genç düşledim. Oğluymuş şairin. Öyle anlattı bir şiirinde oğlunu şair. “Vedat” diye seslendi ona. Satırların arasında gördüm Vedat’ın yüzünü. Keskin bakışlı, avurtları çöküktü. Sanki gülümsemeyi hiç tanımamıştı yüzü.
Yirmisinde yoktu belki. Çok sevdiği de, çok kızdığı da aynı kişiydi. Babasıydı bu… Baba şairdi. Duyuramazdı bir türlü, içinde olan biteni babasına. Seni seviyorum cümlesi nasıl yakışırdı oysa kulaklarına? Tutsaydı elinden oğlunun, o da yaslansaydı ona, kavuşsaydı baba oğluna o da babasına… Nasıl anlatsındı sevgisini ve özlemini oğlan, nasıl kelimelere döksündü kızgınlığını? Bir şaire seslenmek için kelimelerden çok fazlasına ihtiyacı vardı, bilirdi. Susarak konuştu dinletemedi, gözleriyle anlattı duyuramadı kendisini babasına.
Galata Kulesi’nin dibinde bir genç düşledim.
Babasına aşıktı. O baba ki kelimelerin cambazı, ruhlara seslenirdi hece hece, bir dediğiyle çevirirdi gündüzü geceye… Özenirdi babasına oğlan. İster sussun, isterse konuşsun ama yanında dursun isterdi… Babasıysa gitme derdinde. Gitmek istedi de onlarca kez, yapamadı. Şair baba, şiirleri kadar kabiliyetli değildi intiharda. Oğlan, bu yüzden kızardı babasına. “Nereye gidiyorsun, benden çok mu seviyorsun ölümü?” Diye sormak istedi kaç defa. Adında hem Ümit hem de Yaşar vardı şairin ama ölümü istiyordu, becerebilseydi çoktan atlardı ölümün atına. Oysa oğluna baksa, yaşamak için sebebi duruyordu başucunda. Baba, şiirlerle açardı içini hiç tanımadıklarına, oğluna sıra gelmemişti daha.
Galata Kulesi’nin dibinde bir genç düşledim.
Yerde seriliydi bedeni, kanı süzülmüştü kaldırım taşlarının arasına. Biraz önce atmış kendini kuleden. Galata şahit olmuştu tüm bunlara. Üzgündür hâlâ bu yüzden Cenevizlilerden kalma Galata. Bir not buldum oğlanın tütün sinmiş kahverengi ceketinden. İlk ve son defa bir not yazmış babasına oğlan;
“Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir!”
Şairden sanki takdir beklercesine, içinde olan yangını duyurmak istercesine yazmıştı oğlan iki satır. İçinde bir ömür saklı iki satır… Babasının onlarca kez niyet edip de yapamadığını bir kerede yapmıştı. Ve şairin başardığı bir intihar girişimini görüp yıkılmaktansa, kendi atlamıştı ahiretin kucağına. Bu bitmeyen kaygıya son vermişti oğlan.
Babasının artık intihar etmesine gerek yoktu, çünkü yaşarken ölmüştü Ümit Yaşar Oğuzcan… Şair, acısına kelimeler sardı, dizileri merhem yaptı hep hiç kapanmayan yarasına, şiirle seslendi giden oğlunun ardından;
“Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.”
Galata kulesinde bir genç düşledim…
Bir şeyler fısıldadı usulca kulağıma;
“Babaysan, git sarıl evladına!”
Hikaye: Serkan Öztürk
Kendisi için; “Bana şair dense şairler alınır, ressam dense ressamlar incinir, senarist dense senaristler kalemini kırar, aktör dense konservatuvarlar kapanır, sanatçı dense sanatçılara çok ayıp olur. O nedenle ben kendime “özenir” diyorum.” Diyor. Biz de ona kısaca “Serkan Öztürk” diyoruz.