Köşeyi Döneyim

Köşeyi Döneyim

Günlük: Öykü İnanoğlu

Fotoğraf: Van Trang Ho

                                                                                                                                              Nesli’ye Mektuplar 9-10

İlk ergenliğini tam yaşadığı için ikinci kez ergenliği yaşadığının farkına varabilen yetişkin bir adam vücudunda küçük bir çocuğu güldürüyorum şu anda. Hareketlerime gülüyor bu çocuk. Yaptıklarım onu güldürüyor. Şaşırtıyorumdur belki bilmiyorum. Hani bebeklere saçma suratlar yaparsın da ne yapacağını bilemediği ve acı duymadığı için kahkaha atmaya başlar ya. O içimdeki çocuk şu anda gülüyor ama aslında ağlaması lazım farkında değil. Böyle başa çıkıyoruz sanırım acılarımızla ya da kafamızda doldurmaya çalıştığımız soru işaretleri ile.

Güzel bir müzik çalıyor gene. Hani seninleyken çalardı ya. Gene çalıyor. Bu sefer ben açıyorum o müziği. Duyuyor olmamın nedeni kafamın içi değil, nedeni 20Hz. Hertz Nesli. Hertz yüzünden duyuyorum seni. Gittikçe duygularımı köreltiyor, etrafımdaki güzelliklere kendimi körleştiriyorum. Hani can sayın vardır, ölsen de oynamaya devam edebilirsin ya bir oyunu. Ben şu an yandığın zaman en başa döndüğün bir oyunu oynuyorum. Ah dünyanın en kötü oyununu oynuyorum. “Konu kirpik olduğunda büyük düşün” reklamlarını atlayarak dinlemeye çalıştığım ve bilerek kendimi üzmek için dinlediğim müziklerde gene ve hala sen varsın. Sen bıktın ya bu durumdan ben, ‘bir milyon yüz milyar’ bıktım. Gitsen mi artık aklımdan?

Artık yok olur musun?

Herkes köşeyi dönme fikrinde. Olay para değil kimse için. Olay harese. Hep bu olmuş. Bırakamıyorlar, bir şeye tutunmaları lazım. Tüm billboardlara kocaman harflerle harese reklamı versem, tüm birikimimi harcasam acaba biraz farkındalık yaratır mıyım? Ya da şehrin merkezinde, bir meydanda “harese” diye bağırsam beni manyak mı zannederler ya da kelimeye odaklanırlar mı bilmiyorum.

Hiddetliyim ve şiddet doluyum ama beni üzen insanların yüzüne bir şey demeyi tercih etmekten ziyade susuyorum. Hep bu değil miydi zaten benim olayım? Susmak. Hiddet ve şiddet dolu iken gene kibar oluyor gene insanları anlamaya çalışıyor ve bunu yaptıkça uzaklaşıyorum. Bunu yapabildiğim için kendime daha çok odaklanıyor, şu üzgün halimde bile kendime kıyamıyor ve dünya yok olsun diyorum. Ben değil, ben mutlu olayım dünya yok olsun. O dünyada sen de varsın. Dünyaya da kıyamıyorum. Sen hastalandığından beri 3 sene geçti. Ölümcül değil miydi o? Bu benim istediğim son şey olsa da yok olsan mı acaba? Şu süregelen acımdan kurtulsam, anlık bir bıçak saplansa kalbime. Ağlarım belki biraz ama sonra yokluğuna alışırım. Sen varken yokluğuna alışamıyorum. Sen yok iken alışmak istiyorum artık.

Şu köşe yaz köşesi, yaz köşesine kış geldi. Bir asır geçmiş gibi. Artık aynı yolda yürümeye çalışmasam da en yakın U’dan dönsem mi Nesli?

Bir şey de artık, dayanamıyorum. BİR ŞEY DE NESLİ.

Korku ve dönüştüğü şeyler

Senin nasıl olduğunu iki saniye bilme isteğim ile senin beni gördüğünde yaşatacağın acının sınır çizgisi üzerindeki denge noktasının üstündeyim. Her gün  her dakika senin yaşadığın evin önünde beklerken buldum kendimi. Nedenini bilmiyorum. Yanlış olduğunun ben de farkındayım. Muhtemelen polis abiler de farkında olacaktır. Ne yapıyorum peki ben Nesli? Tek sen misin bu dünyada. Hayır. Peki neden hala tek sensin. Bilmiyorum. Gitsem mi kalsam mı, bir şeyler mi söylesem? Ne desem fark ederdi? Deneyimlemeden öğrenmiş bireye doğruyu anlatmak ne kadar tesir ederdi? Nesiller boyunca öğrenciler öğretmenlerinden bu yüzden nefret etmemişler miydi? Bir insana daha önce fark ettiği bir şeyi farklı açıdan anlatabilmek ne kadar zordur. Ah. Ben daha bugüne kadar evet öyledir belki demedim mesela. Sana nasıl dedirtebilirim? Doğru bir insansın ama yanlış yapıyorsun nasıl derim? Sana bu kadar doğru demişken yanlış kelimesini sana sarf ettiğim cümlelerimde nasıl kullanabilirim? Çok geçtin. İçinde yaşını dört parmak ile sayabilecek kadar yaşlı ama genç kelimesinin eş anlamlısı bile olamayacak kelimelerle tanımlanamayacak kadar yaşlı. Nasıl derim sana şu anda en azından kavramını, bilinç olgunluğu denilen şeyi. Olgunluk kelimesini seni tanımlayan sıfatların önüne koyman gerektiğini ve “benim içim çocuk” savunmasının geçerli olmadığı dünyayı. Anlatamam. Zamanında da anlatamamışım ki şu anda sana mektuplarımın ulaşma hissiyatı değil artık, bu mektubun senin dışında okuyan kişilerin duygularını ajitasyon etme ihtimaline karşı yazıyorum.

Ben daha ne yapayım Nesli? Ne yapayım, ne olur bana yaz.

Yazar



Günlük: Öykü İnanoğlu

Aslında neye ihtiyacınız var biliyor musunuz?

Her şeye sahip olduğunuza dair farkındalığa..
ve ben sizi
bunu anlamanız için gereken algı dairesi yarıçapından
mahrum etmeyeceğim.

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi