Osman Nerede?
Hikaye: Sümeyra Şeref Çağlayan
Fotoğraf: Katya Wolf
İstanbul’un kenar mahallerinde alışık olduğumuz kapı önü muhabbetlerinin en koyusu yine mahallenin en dedikoducu iki kadını tarafından yapılıyordu. Görünüşe göre mevzu gerçekten çok önemliydi. Kadınlardan iri yarı ve bakımsız olanının mimiklerine bakılırsa yakında büyük bir olay mahalleye bomba gibi düşecekti. Sıska ve süslü kadının kocaman küpelerinin saçlarıyla ahenkli dansı diğer kadının dikkatini dağıtsa da pek oralı olmuyordu.
“Deme gerçekten kapının önünden mi kaybolmuş küçücük çocuk nasıl olur ya. Hiç vicdan kalmadı bu insanlarda. ”
Tam da bu mevzular mahallelinin dilinde dolanırken Hayriye endişe içinde bağırmaya başladı:
– Saime abla, Saime abla huuu hu!
-Ne oldu kız Hayriye biri mi hastalandı ne bu telaş.
-Yok be ablam bizim oğlanı gördün mü? Öğlen salçalı ekmeğini aldı pencereden daha da görmedim. Senin oğlan görmüş mü diye soracaktım. Başına bir iş gelir diye merak ettim hiç böyle yapmazdı.
-Dur dur çayır tepede maç yapıyor Ahmet ona soralım.
Şıpıdık terliklerini giyen mahallenin dedikodu makinesi Saime koşa koşa sokağa çıktı. Hayriye ile nefes nefese bir çırpıda çayır tepeye vardılar. Ahmet kalede gelen topları cengâver gibi savıyordu birer birer.
-Ahmettt Ahmettt oğlum bi baksana.
-Ne var anne ya ne geldin böyle rezil ediyorsun beni el aleme.
-Başlarım elin alemine Osman’ı gördün mü öğlenden beri yok çocuk ortalarda. Ter içinde kalmışsın üstün başın leş gibi ne anlıyorsun şu topun peşinde koşmaktan ne bileyim.
İki arada bir derede futbolu da eleştiren Saime oğlunun ensesine de bir şaplak indirmeyi ihmal etmedi. “Ya ben onu maça başlamadan Murat’ın bisikletini alırken gördüm. Siz bi Murat’a sorun o bilir.” İki kişilik arama ekibi şıpıdık terliklerini şaklata şaklata Murat’ların sarı boyalı demir parmaklıklı giriş kat evlerine vardılar. Hayriye avazı çıktığı kadar “Muraaaaat!” diye bağırdı. Bu mahallede genelde bağırarak konuşulurdu. Çok kozmopolit, şehrin kenarında, genellikle Anadolu’nun iç bölgelerinden gelen memur kesimin yerleştiği bir mahalleydi. Murat gözlerini pörtletmiş pencereden korkarak başını uzatmıştı. Acaba başına ne gelecekti de Hayriye teyzenin hışmına uğrayacaktı. Sesini titreterek “N’oldu Hayriye teyze ne yaptım ki ben. ” “Oğlum korkma Osman’ı sorcam ben sana gördün mü? Senin bisikleti almış Ahmet abin dedi. ” “Haaaa onu mu diyon Hayriye Teyze evet öğlen aldı işi varmış. Aşağı mahalleden sınıf arkadaşından kitap alacakmış. Bisikleti istedi bende verdim.” “Tamam çocuğum anladım hadi bizi Osman’ın sınıf arkadaşına götür nerde oturuyor sen bilirsin.”
Arama ekibine dahil olan Murat yıpranmış spor ayakkabılarının arkasına basarak yola düştü. Önde Murat arkada bizimkiler Osman’ı bulmak için aşkla yola koyuldular. Hayriye’nin aklında binbir tilki cirit atarken Saime işin macerasında ne olacak diye merakla olayı iliklerine kadar yaşıyordu. İlerde komşulara anlatacağı dedikodu malzemesini yarıda bırakıp gidemezdi. Arnavut kaldırımlarından hızla giden arama ekibi kapı önlerine oturan işsiz ev hanımlarına laf yetiştirmeyi de ihmal etmiyorlardı. “Osman yok Ayşe Abla bakmadığım yer girmediğim delik kalmadı. Ormancının oğlan gibi olacak diye ödüm patlıyor. Yok yok Halime, parkta yok, bakmam mı en önce oraya baktım. Ormancının oğlanı da kaç gün sonra buldular. İnşallah bulacağız. Tamam tamam haber ederim bulunca. Hadi selametle.”
Nihayet aşağı mahalleye Mustafa’ların evine gelinmişti. Murat var gücüyle bağırdı: “Mustafaaaaa! Mustafaaaa!”
Mustafa’nın annesi Semra ilkokul öğretmeniydi. Hanım hanımcık görmüş geçirmiş bir kadındı. “Ne oldu evladım Mustafa yok evde. Ben yardım edeyim ne bu haliniz.” Hayriye hemen atıldı. “Semra hanımcığım benim oğlan Osman yok aramadığımız yer kalmadı en son sizin oğlandan kitap almaya gelmiş bisikletle onu sormaya geldik.” “Aaa siz Osman’ın annesi misiniz? Çok merhametli bir oğlunuz var. Osman buradaydı ama bisikleti buraya bırakıp yaralı bir köpeği benim oğlanla veterinere götürdüler. Hemen şu köşeyi dönünce orada Orman bölgenin bahçesinde.” Yarım ağız teşekkür edilen Semra hanımdan uzaklaşıp mahallenin çıkışında bulunan veterinere yollandı bizim ekip. Semra hanım da dayanamayıp arkalarından aceleyle çıktı.
-Durun beni bekleyin bende merak ettim nerede kaldı bizim çocuklar.
Mahallelinin bu kadar tedirgin olup köşe bucak Osman’ı aramasının sebepleri sıralamakla bitmezdi. İstanbul eskisi kadar güvenilir bir şehir değildi. Semra hanım da öğretmen olduğu için türlü çeşitli olayın tam da ortasındaydı. Organ mafyasının özellikle küçük çocukları sahipsiz bulunca alıp götürmesinden tutun da güzel genç kızları meşhur etmek vaadiyle kandırılmasına kadar birçok vakayı bizzat yaşamıştı. Köşeyi tam döndüklerinde karşılarında Mustafa’yı gördüler. Semra dayanamayıp atladı hemen, “Oğlum arkadaşın nerede, hem nerede kaldınız meraktan öldük.” Mustafa karşısında endişeli kalabalığı görünce afalladı ne söyleyeceğini bilemedi. Kekeleyerek, “O ooo sss mmmaaan gitti yaralı köpeği aldı eve götüreceğini söyledi.” Arama ekibi bir kez daha hüsrana uğramıştı sanki Osman bilinçli bir şekilde kalabalığı arkasında sürüklüyordu. Dedikodu makinası Saime başa geçip ekibe yolunu gösterdi. “Hadi mahalleye gidelim.” Bu kez Saime önde meraklı kalabalık arkada mahalleye doğru yola çıktılar.
Hayriye’nin dayanacak gücü kalmamıştı. Osman’ı ararken on yaş yaşlandığını hissediyordu. Mahalleye gitmek için uzun bir merdiveni çıkıp iki yanı ağaçlı yoldan yürümeleri gerekiyordu. Daha merdivenlerin başında Hayriye fenalaştı. Sıcağın ve endişenin verdiği güçsüzlük bütün vücudunu ele geçirmişti. Saime yukarıdan bağırmaya başladı. “ Kız Hayriye şimdi sırası mı tam Osman’ı bulacağız yığıldın kaldın merdivenin başına. Kalk hadi az kaldı çıkalım şu merdiveni yardım edin oğlum tutun kollarından kadının.”
Saime’nin verdiği gazla ayağa kalkan Hayriye son enerjisini merdiven çıkmaya harcıyordu. “Canına yandığımın İstanbul’u, her tepesine ev yapıp insanlara dolaylı işkence ediyor. ”
Sonunda mahalleye varmışlar, biçimsiz yan yana evlerin dizelendiği sokağa girmişlerdi. Ahmet ve Murat bir ağızdan “Osmaaaaan” diye bağırmaya başladılar. Mahalledeki çocuklar Osman geldi ama şimdi nerede bilmiyoruz dediler. Artık Hayriye çeşmeleri iyice açmış durmadan ağlamaya başlamıştı. “Yok abla yok biz bulamayacağız benim hiç ümidim kalmadı.” “Dur kız hemen kesme ümidini mahallede işte çocuklar görmüş.”
Doksanların kapı önü muhabbetleri için konulmuş, elma kasasından bozma, otantik kanepesinin altından bir köpek inlemesi duyan Murat hemen örtüyü kaldırdı. Osman burada uyuyakalmış Hayriye teyze koş. ” Hayriye sevinçten ayağındaki terlikleri sağa sola fırlatıp Osman’a var gücüyle sarıldı. “Aklım çıktı Osman neredeydin be oğlum. Meraktan öldük.” diyebildi. Olanlardan habersiz sevimli sevimli gülümseyen Osman annesinin bu endişesine asla anlam veremedi. Saime ise çoktan kapı önü çekirdek çitleme merasimine katılmış ballandıra ballandıra nasıl kahramanlık yaptığını anlatıyordu bile.
Hikaye: Sümeyra Şeref Çağlayan
Yolu ve yolculuğu hiç bitmeyen seyyah. Kendi iç kalabalığından bıkkın, dışı dingin, içi kaos.. Çok okur, az yazar. İnsanlardan bir insan.