Yaşamak Felsefesi

Yaşamak Felsefesi

Deneme: M.Esat Özen

Fotoğraf: Anna Shvets

Yavaş yavaş başlıyoruz… Seyirciler sakin… Her şeye hazırlıklı, had safhada temkinli… Yavaş yavaş hızlanıyoruz, tamam; açabilirsiniz gözlerinizi. Biraz müzik de verebiliriz fonda. Biraz damla sakızı, dinç tutması adına damaktaki tat duyularını. Çünkü tat damağa ait bir duyudur, çünkü görmek de göze aittir. Peki algıları yer değiştirsek belli bir süreliğine? Beğenmezseniz iade de edebilirsiniz üstelik, yazıyı okumayı da bırakabilirsiniz, `yine aynı saçma şeyler` diyerek mesela… Buna ukalalık dersek küstahlık etmiş oluruz, çünkü hissetmek tene ait bir duyudur. Kokusunu aldığınız kişiyi de hissedebilirsiniz belki ama acıyı görmek hiç iyi gelmeyecektir duygusal yanlarınıza. Kötü bir kokuyu gözlerinizle algılamak da zor olabilir, kabul.

Ama yine de değişiklikler heyecan vericidir, hayal bile olsa bazen… Ağzımızla duyma fikri mesela ilginç gelebilir dilimize. Oysa kendimizi dinlemeye bile alışkın değilizdir pek. Ne kadar boş şeyler değil mi bunlar? Bir yanda tüm gerçekliği ile; savaş, dolar lira paritesi, eve ekmek götürememenin tarifsiz kederi… Bu yüzden gazetelerde felsefe olmaz pek. Felsefe ile ilinti olan şeyler haber niteliği taşımazlar çünkü.

Çünkü felsefe hayatın realitelerinden uzaktadır. Felsefe bir sergi gibidir, belki bir oratoryo.

Peki bunları da değiştirmeye ne dersiniz? Sanatı, edebiyatı yer değiştirmeye mesela para ve savaş ile. İlk bakışta ne kadar da güzel olurdu, değil mi? Ama peki belli bir süre sonra, sıkılmaz mıydık? Heyecansız gelmez miydi bizim için çok da bir şey ifade etmemesi borsada dip yapması kağıtların? Yeni bir şiirin yazılması yeni bir savaşın çıkmasından daha önemli olsaydı aynı heyecanı duyar mıydık? Aynı şekilde kabarır mıydı merak duygumuz? Yoksa tüm bu acıları ve dahi heyecanları biz mi arzu ediyoruz? Gözümüzle görmek, ellerimizle dokunmak, burnumuzla koklamak ve doların dalgalanmasına heyecanlanmak mı istiyoruz? `Ama hepimiz öleceğiz ne önemi var bu kadar dünyalık metanın? ` dediğimizde hayal dünyamızda mı yaşıyoruz? Ya da acaba biz ne önemi var dediğimiz şeylerle mi yaşıyoruz? Onları, bir anlığına ikinci plana almak bile ne kadar sıkıcı kılıyor yazıyı değil mi? O zaman hiçbir şey kapitalizmin ve sanayi devriminin suçu değil.

Peki bizler miyiz suçlusu bunca şeyin? Hızlandık yine biraz yavaşlayalım… Felsefe yapmak ne kadar da sıkıcı değil mi? Tamam kapayabilirsiniz gözlerinizi. Hakikate uyanacağımız ana dek bir daha yazmayacağız pek de farkında olmak istemediğimiz hakikatleri. Gözle görmenin dünyaya ve bedene ait olduğunu, gözlerimiz olmadan da görebileceğimizi; paranın ve siyasetin aslında ne kadar gelip geçici, düşüncenin ve sanatın ne kadar ebedi olduğunu söylemedik varsayın. Ruhun bedenden ayrılacağı anın heyecanını kaçırmadık umarız. Yavaş yavaş duruyoruz, devam ediyor hayat; madde üstü algılarımız kapalı…

 

Deneme: M.Esat Özen

Hayat, tuhaf bir sarraflık denemesi
Budur sonsuz sözün mukaddimesi
Baki selam

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi