Merak Ediyorum
Deneme: Esra Çetin
Fotoğraf: John Wolf
İşte bir güvercin daha geçti. Kaçıncı kuş bu sabahtan beridir geçen? İlk geldiğimde sayma kararı almıştım ama on ikiden sonra ipin ucunu kaçırdım anlaşılan.
Bilmem kaç saattir parkın çimlerinde uzanıyorum. Ne gelen var ne giden. Zaman kavramının ne olduğunu unuttum, böyle çok güzel. Hava da çok güzel. Yaşamak oyun olmuş da zaman durmuş sanki. Çok boş hissediyorum. Ama bu his de güzel. Hafif eserek üşütmeyen rüzgârın güzel olması gibi güzel.
Hep merak etmiştim kim, nasıl bulmuş Türkçeyi diye. Hayır yani, o kadar güzel lafı geçtim, hâlâ güzel neye denir diye sorsalar bir cevap veremem. Hem niye güzel ki? Nasıl beş harfi yan yana getirerek tüm bu şeylere sıfat yapabilmişler. Neden başka bir kelime değil? Eğer en başında rastgele biri bunlar güzel olsun dediyse, şu an güzele kötü de diyor olabilirdik değil mi? Sonuçta ikisinin de eşit olasılıkta olması lazım.
Kaşlarımı çatıyorum çünkü boş durmayı sevmeyen aklıma sürekli karmaşık düşünceler geliyor. Önceden randevu alan yok, kapıyı çalan yok, öyle bodoslama giriyorlar.
Hâlâ merak ediyorum, kim bulmuş tüm bu sayısız kelimeleri? Çünkü bazen öyle güzel kelimeler koymuş ki içim acıyor.
Önümüze ne gelirse sorgulayalım diyor aklım. Kolaydan başlayıp gökyüzünü seçiyor. Niye ‘Gökyüzü’ mesela? Kelimenin kökü gök olsa, bu yüz kimin yüzü o zaman? Kelimeyi bulan kimin yüzü olduğunu biliyordur kesin. Belki de yukarı bakarken onun yüzünü gördüğü için gökyüzü demiştir.
Ne romantik adammış! Bana kimse kelime bulmuyor.
Aklıma ‘Kardelen’ geldi şimdi. Bunu bulan da oldukça yaratıcıymış(!) Resmen olayı izlemiş, ne gördüyse bir kelimeye sığdırmış. Yine de ne hoş kelime…
‘Meyus’ diye bir kelime duymuştum. Üzgün, umutsuz, kederli demekmiş herhalde. Daha kökünü bile bilmiyorum ama bulan kişinin ruh halini biliyorum. Kimse artık, anonim olarak gelecek nesillere kendini anlatmış.
Güneş tutuluyor bir de. Ama kimse bilmiyor ki, kime tutuluyor bu güneş? Ya da biliyorlar da bana mı söylemiyorlar? Şahsen ben olsam dünyaya tutulmazdım, giderdim aya falan tutulurdum. Sıkıldım artık dünyadan. Benim için bir kelime bulanım bile yok.
Katil balinaları biliyorsunuzdur. Şimdi size bilmediğiniz bir şey söyleyeyim: Katil balinalar hiç insan yememiştir! Yani katil kelimesini o sevimli balinaya yakıştıran şahsı buradan kınıyorum, kardeleni bulan kişiden öğrenmen gereken çok şey var.
Aklıma geldi de gökkuşağını bulan kişiyle gökyüzünü bulan aynı olamaz herhalde değil mi? Aynı olsaydı gökkuşağı değil göktaşı demek zorunda kalabilirdi çünkü. Bu sefer de göktaşına benzerdi… Neyse ben bu gök muhabbetini burada kapatmak istiyorum.
Deyimleri de rastgele birileri bulduğu için onlar hakkında da konuşabilirdim. Ama o kadar çok ve garip deyim var ki, ben sadece ‘Yerle bir olmak’ deyimin şu anki pozisyonuma çok uyuduğunu söyleyeceğim. Ne zamandır burada yattığımı bilmiyorum, çim sanıp üstüme basmasalar bari. Ötekiler hakkında konuşmak içinse koca bir kitap yazılması gerek, ki ben sayısız deyim hakkında düşünüp yorum yaparak delirmeden o kitabı bitirebileceğimi düşünmüyorum.
Bu arada muhabbet kuşları gerçekten muhabbet ediyorsa, kelimeyi bulan kişinin kuş dili bilmesi lazım. Ve eğer bu insan kuşların konuştuğunu anlayıp, Türkçeye ‘Muhabbet Kuşu’ kelimesini kattıysa sevinebiliriz dostlarım, çünkü atalarımız kuşların dilini çözmüş olabilir.
Tükenmez kalemi bulan insanı da uyarmak istiyorum, belki şu an kullandığım tükenmez kalemi tam üç yıldır kullanıyor olabilirim. Ama bu günlere gelene kadar çok kalemim tükendi.
Arkadaşlarınız arkanıza duranlardır, aynı kardeşlerinizle aynı karından çıkmanız gibi. Ayrıca ‘Hoşça kal’ bir nevi ayrılmadan önce verdiğiniz bir emirdir. Yağmur yağar, kar yağar, dolu yağar ama yağmak kökü sadece yağmura özeldir.
‘Kaçık’ kelimesinin mucidi birine ilk defa kaçık derken etrafındaki insanlar hiç mi sormamışlar nereden kaçmış diye?
Bu kadar mı kelimeye aç insanlarmışız?
İlk defa ‘Susar mısın?’ diye sorulurken kimse ‘Yok, içtim de geldim.’ dememiş midir?
Türkçede tüm kelimeler 29 harfin oyunlarıyla oluşur. Bazısı benzer bazısı farklıdır. Bazısı o kadar güzeldir ki duyanı gülümsetir, bazısı tüm karanlığını iliklerine kadar hissettirir.
‘Olmak’ bana hep ‘Ölmek’ gibi gelir. Belki bulan kişi şöyle demiştir,
“Buldum! Harfleri inceltelim insanların tiz çığlıklarıyla.”
Deneme: Esra Çetin