Ne Ettin Anam!
Mektup: Sevde Budakçı
Mart /2019
Sevgili dostum Ahmed Arif,
Adresi olmayan mektuplarıma bir yenisini daha ekliyorum sayende. Sana zamanın bir yerinden farklı şeyler, senin sözlerinle “Sevda ile, umut ile” yazabilmeyi öyle çok isterdim ki. Ama maalesef ülkede hiçbir değişiklik yok: Hâlâ özgürlük suç, esirlik mükemmel; hâlâ konuşmak dert, susmak elzem… Kalem, düşünce, fikir ise silahtan tehlikeli. Sen hep “Derdini, acılarını, sevinçlerini, her şeyini yaz!” derdin. Yazıyorum arkadaşım, ama delirmemek için. İnan yazıyorum, yeniden yaşamak ve inat için…
Yoksa vakit geçer mi şu dört duvar arasında!
Nasılsın fikir işçim? Sen yazsan “Nasılsın? Ne ettin anam?” derdin. “Halin nicedir?” der, hatırımı sorardın. Ah sorma, hiç sorma gözüm! Buralarda havalar soğuk, hasta falan değilim. Ama megaloman insanların “Silivri soğuktur!” sözü tek doğrularıymış meğer hayatlarında! Lakin, bu soğukluk taştan, betondan değil! Üşümek özlemden, soğukluk karanlıktan belki de ölümden beter bir ayrılıktan. İçime işliyor, her defasında nefes alıp verirken.
Zaman kavramı yok bizim burada. En çok beni o yoruyor. Gardiyanlar takvimleri bile aldılar. Zaten mahkûmduk, şimdi zamandan da mahkûm olduk içerde. Radyoda bitip tükenmek bilmeyen bir türkü, dertli çocuk cıvıltıları… “Kaç yaşındayım?” onu bile unuttum. Her saniye kalbimde tık tık atan bir belirsizlik… Sahi senin zamanında da bu kadar çok çocuk var mıydı içerde? Mektubumda oradan oraya atlıyorum değil mi? Ama burada benim duygu frekanslarım bozuldu. Birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum, ondan kaynaklanıyor. Umut ederken birden kararabiliyorum. Parçalı bulut misali.
İzmir her zaman güneşli olurdu normalde. Fakat avlu hep yağmurlu buralarda. Belki de dışarısı öyle değildir. İçerde gün bile bir başka doğuyor. Hava izin saati geldi mi çok kötü oluyorum. Allah’ın verdiği havayı bile izinle kullanıyoruz. İki üç tur volta atacak kadar kısa bir mesafe var. Senin bildiğinin aksine buralar çok kalabalık. Bir adım atarken omuzlar birbirine değiyor. Ama yine de o mesafe ne uzunmuş arkadaş içeride, düşün dur. Beynimin içinde bitmek tükenmek bilmeyen kavgalar. Etraf küskün menekşelerle dolu, güneşe renk bile vermiyorlar. Fakat yine de dayanıyoruz. Sol sesimiz hiç mi hiç bitmiyor. O sesi hep dinliyoruz. Çünkü doğruluk; ekmeğimiz, aşımız gibi hep yanımızda.
Bu arada kuşlar benim de canımı çok sıkıyor. Hür olmak bu kadar güzel olabilirmiş anca diyorum. Haklıymış bazıları kuşları suçlu bulmakta. İnsanın kafasına özgürlüğü onlar sokuyor. Biliyor musun? O kadar yıl geçti kuşların suçluluğu hiç geçmedi buralarda. Ama ben hep inanıyorum arkadaşım.
Bir gün hâkim yaz kızım diyecek: “Kuşların hakkı kuşlara verildi!”
Artık akşam oldu, sayım bitti. Demir kapıya vurulmadan mektubuma son vereyim. Ben sevdiğim insanlarla hep gönüllerde buluştum. Seninle de gönüllerde buluşalım olur mu? Son yazdığım “Görülmüştür” şiirimi senin dilinden yazıyor ve sana ithaf ediyorum. Her şey bitse de şiirlerle kalalım hayatta. Selam ile…
Görülmüştür!
Geceye acı içinde yenildi,
gökyüzü yörüngem.
Anadolu’ya koşan atlarımın
kalbinden vurdular birdenbire,
mektuplara allı güllü pullar yerine
“görülmüştür” mührünü vurdular apansız.
Ne varsa yaşam adına,
tersinden güneşi gösterdi hayat.
Mapushane içinde,
ha bugün ha yarın diyerek,
ciğerlerime doldu cigaram.
Kaç gece beklemekten
sensiz kalan gözlerime
yama ettim hayalini.
Binbir çeşit türkü yaktım.
Diyarbakır üzerinden leylim semtine.
Dayandım burada sevdan ile!
Dayandım tırnak ile!
Dayandım umut ile!
Rüsva etmedim seni…
“Hasretinden Prangalar eskittim”
senin yerine…
Mektup: Sevde Budakçı
Aşk ruleti şiirinde; “kafa dağınıklığının cinnet halidir şiir” der ve savunur. Yer yer asabi, eleştirel okur, yazar kimliğiyle; on altı yıldır kelime bavulunda, kuşlarla birlikte yolculukta.