Sandalye
Şiir: Emriye Yörük
Yine susmak geliyorsa içinden öyle derin derin,
Belli ki mevsimlerden özlem gelmiş…
Attığı son adımın izi silinmesin diye,
gözlerin ayakkabı bağına kadar mı kaydetmiş?
İçi yanar mı insanın en soğuk günlerde?
Ya da donar mı Ağustosun yirmi beşinde?
Mevsimlerini alabora etmiş,
rengi mi çekilmiş gökyüzünün?
Bu gökyüzü…
Gri ile siyah arası bir perde,
çeker bir el üstümüze gündüz gece.
Kendinden bilme ama sen bu kasveti.
Aşk dediğin nedir ki(!)
İnce hastalık…
Ansızın gelip çöker sol yanına.
Hastane koridorlarındaki hastadır o,
bir sandalye üzerinde sırasını bekleyen…
Siyah, çakma deriden bir sandalye,
Kurulmuş ömr-ü halin orta yerine.
Akın akın geçiyor, nedir insanların bu hali?
Oturda bir soluklan hele, dünyan zaten çok telaşeli.
Hem bu siyah sandalyeler şahittir nice kedere.
Yükünü hafifletir dertleşirken, ilham verir gönlünle.
Sana şiir yazılır sandalye!
Şiir gibi ne ömürler konmuş belli ki üstüne.
Neyse doktor dedi D vitaminin eksik.
Güneşim çekilmiş göğümden tabii habersiz!
Bir reçete yaz yine de doktor sen bu amansız derde.
Tüm uzuvları ağrır mı insanın, sesinin rengi yadına düşünce.
Böyle pervasızca özlenen vatan mıdır nedir?
Vatan senin bana değen ellerin midir?
Ah sahi vatan yokmuş vatanım yokmuş senden ayrı düşeli.
Kalbim, esir düşmüş kalbine ebediyyen mülteci.
Aşk yokmuş, aşık yokmuş.
Hastane koridorlarında bekleyen amansız hasta varmış.
İlaç yokmuş, merhem yokmuş.
Şiir sürerlermiş bu yüzden şairler acıyan yerlerine.
Şair yokmuş, şiir yokmuş meğer.
Şiir süren aşıklar varmış dermansız dertlerine.
Ama bilir misin, kaç yılda bir gelir böyle hastalar yeryüzüne!
Kaç hasta tanırsın ki deli gibi aşıktır derdine?
Ve unutma!
Derdin aşkla başlar dermanın AŞK’tan gelir….
Şiir: Emriye Yörük