Çarpıntı
“Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim sesime ses veren olursa bir gün.”
Ahmet Telli
şiir- Emre Birdal
fotoğraf- Abdullah Çadırcı
Kaza süsü verilmiş bir bakışmanın
Asi lekesi üstüne mıhlanan kahır
Tutamaz sevda göğüne müştak yüreği
Gül mektubu yüklenen güvercin nerede?
Menzile varmasa da müzmin itiraflarım
Göç rüyam beni ümmî bir ışığa çağırır.
Yersiz yurtsuz gezen kaçkınlar gibi
Kaçkınlar gibi…
Sen hiç kirpiği kuru âşık duydun mu?
Ya deliksiz uyuyan öyküsüz tacirler…
Hiç keşfe çıkmayan yapamaz devrim
Kundak şüphesi var öyleyse beyaz güllerde
Akşamdan kalan bir şebnem bir de ağrı,
Artık önüne geleni yıksın artçı şehirler
Loş bodrumları basan taşkınlar gibi
Taşkınlar gibi…
Yüzümde dopdolu bulut, sende buselik sükût…
Çılgın hazlarla kaynarken kökte magmalar
Vakti miydi? Pervasız bir afet nisanda kırağı
Umuttan dökülen son bedel kırıntılar
Kursağındadır şimdi çaylak çalı kuşunun
Oysa bambaşka bir yanına yaslanmak isterdim
Baharda boy veren ışkınlar gibi
Işkınlar gibi…
Gamlarım kutba yolcu, gözlerim çöl vahası
Gördüm seni, görüyorum uykulu uyanık
Bir deprem enkazına renk üfleyen gözlerini
Tutkum, kirpik uçlarında asılı mahkûm…
Rüzgâr birikiyor dağda fırtına kopsun artık
Delirmek, yırtılmak, çarpılmak hep aşkın nidası
Yörüngeden çıkan şaşkınlar gibi
Şaşkınlar gibi…
Dert taşında ezil, rezil bir oyundan yeğdir
Susuz da kolsuz da dönermiş mahir değirmen
Ölmek için dünyayı seçen buğday tanesi sevda
(Buğdaylar ve biz kalmışız bir avuç, susmak iyidir)
Sersefil ambarım ömrümce bir dolar bir boşalır
Sıvadım kollarımı son bir çılgınlık kaldı aklımda
Kanı deli akan bıçkınlar gibi
Bıçkınlar gibi…
Çarpar müştak yürek göçtüğü ışıklarda
Kahır sırtına vursa da bunak bir kambur
Şehir durulur, barikat barikat gelir devrim
En haylazı, en delisi bile uysallaşır magmaların
Dağlar dinlensin, fırtına nidasına ben gebeyim
Aşkları aşıp çatlatır ilk tohumu son yağmur
Bir bakışta vuran zıpkınlar gibi
Zıpkınlar gibi…