Umut

Umut

Hikaye: Sultan Bal 

Fotoğraf :Taryn Elliott 

 

Sonbahar yapraklarıyla birlikte dökülüyordu umutları. Çok değil bir kaç haftaya ağaçların dallarında yaprak kalmazdı. O da kendi içine dönüp baktı, galiba çimde kalan son bir kaç umut parçası da o vakte kadar savrulur yok olur diye düşündü. Sonbahar ona hep akşama az kalışın ve ömrün artık son demlerinin yaklaştığının habercisiydi. Dedesinden kalan onun da pek çok kıymet atfettiği kitaplarda öyle yazmıyor muydu zaten.

Parkta oturduğu bankta etrafında ki insanlara aldırmadan aynasını çıkardı çantasından. Az önce damlayan gözyaşlarının sebep olduğu akmış makyajını sildi. Sonra yüzünde ki kırışıklıklara takıldı gözü ve artık her geçen gün daha da derinleşiyorlardı. Yıllar ve yollar ne çabuk geçmişti hayatından. “Bir kadını güzel yapan neydi acaba?” dedi. Kırışıksız pürüzsüz bir yüz mü ya da güvenle heyecanla hayat dolu gözlerle bakmak mı? Ama gerçi onun için her ikisi de farketmezdi, ikisini de kaybedeli yıllar olmuştu. Yıllar dedi, kaç yıl geçmişti elli mi altmış mı yoksa asırlar mı… Ona göre tüm yaşanmışlıkların ya da yaşanmamışlıkların haritasıydı yüzündeki çizgiler. Her bir çizgi ayrı bir acı, ayrı bir yıl demekti. O yüzden insanın duygularına göre onlar da şekil değiştiriyordu ya… Onun yüzünde ki çizgilerde ise ne sinirli ne de neşeli bir insanın göstergesi vardı. Tıpkı dedi, benim gibi yüzümde ki çizgiler de kararsız.

Tekrar, umut, dedi kendi kendine sayıklarcasına. Neyi umut etmek istiyordu ki… Hayattan o kadar çok elini eteğini çekmişti ki neyi umut ederse ya da neyi hayal ederse hayata bağlanırdı, bir türlü bimiyordu. Tek bildiği şey artık umut kaf dağının ardında ki zümrütü anka gibiydi.

Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Biliyordu ki mutlu olduğunda toprağa, arza bakıp tevazu ve hiçliği hatırlamalı, üzgün olduğunda ise gökyüzüne bakıp varlığı ve varoluşu hatırlamalı. Derin bir nefes aldıktan sonra yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmuştu gayri ihtiyari. Sonra hafiften esen rüzgarla ağaçların dallarında son kalan yaprakların seslerini dinledi ve uzaktan gelen trafik sesleri kuş sesleri derken, sisli hava da zar zor beliren karaltılar gibi bir tebessüm daha belirdi yüzünde. Rüzgarın biraz daha hızlı esmeye başlamasıyla sanki onun da yaşama dair duyguları hareketlemeye başlamıştı. Sonra derin  bir nefes daha aldı. Kuruyan dalların sadece bir kaç ay sonra yeniden yeşerecek olması aklına geldi, yeniden çiçek açacak olması ve sonra yeniden yapraklarını dökmesi. Hayat böyle bir şey galiba… Ama nasıl olursa olsun umut hep var ve hep var olmalı dedi. Hala nefes alıp veriyorsam, hala gökyüzüne baktığımda tebessüm edebiliyorsam ve uzaktan gelen hayat sesleri beni mutlu edebiliyorsa yaşıyorum demektir ve umut edebilirim diye düşündü.

Derin yalnızlığım ve ben bu kadar dertleşmek yeter, hadi gidelim artık dedi. Bankta otururken topladığı umutlarını, hayallerini ve sisli puslu tebessümünü de yanına alarak evin yolunu tuttu.

Umut dedi neye ve nasıl bağlandığının önemi yok ama iyi ki varsın…    

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi