Senin Adın İstanbul

Senin Adın İstanbul

Şiir : Emrah Turan 

Fotoğraf : Todd Trapani 

 

 

Uyan sevgili!

Mezarda bülbüller ötüyor

Nice isimsiz, taşsız, yeşil harabe.

Sürgüne yol aldı onca sevgililer

Kayıtlar düşüldü tek tek deftere

Bahtına yad eller kaldı güllerin,

Kanayan cehrelerinin hülyasına.

Bak şimdi hangi suyunun nefesiyle

Muharebeye tutulmuş kızıl dişleri!

Bir damla gözyaşımın,

Denizine galiptir, gölgeleri.

Minarelerde dokunur her bir

Harekesinin boynunu büktüğü Elif

Vav’ında yok olur Eyüp’te, Fatih’te,

Üsküdar’dan bakakalır aşk ve süveyda

Selimeye’ye dalar dilinin her bir hû’su.

Bir bohça dağılır Gazi Sultan’da

Derlenip toparlanmaz Sarıyer’de

Hamallar dağılır İstinye’den, Tophane’den

Gemiler, mıhlanır Kadıköy’de Eminönünü’de

Kız Kulesi hüznüne mi ağlasın,

Seyrine dalan benekli bir goncanın

Hayranlığına, gülmesine mi mutlu olsun?

Sevgili,

Senin adın İstanbul olsun.

 

 

Sevgiliye varmaz eller,

Aşka direnir ayaklar,

Ufka karşı âmâdır gözler.

Sevilmez öyle her kedi patisi

Daralan siyah sokaklarında;

Kaç cinayet görmüş

Her bir kaldırımın?

Denizinden boğaza meler kuzular

Hangi gemi intihar eder

Bir yalının eteğinde?

Nedendir baharında gülmez laleler?

Yaza varmaz her bir nefesi.

Sevgili,

Senin adın İstanbul olsun.

 

 

Eyüp’te inceden sıyrılıp dokunur kır at

Kaç kurşun sekti mahyalarında?

Hangi Dilruba’nın isminden

Gamzelerin esinlendi?

Kaç komutan seni hayal etti?

Kaç kulede,

Kaç can Aslı’na kavuştu?

Bir Elif’e verilmez bir ömür,

Binlerce can yoluna düşer bir Elif’in!

Kaç Büşra durdu semalarında?

Tırnaklarla doğdu kanallar,

Nil’e durdu.

Rahvan atların nal seslerinden

Dinlenir; padişahların, şairlerin,

Mimarların, mehparenin, cellatların

Ceplerindeki kederlerinin isimleri.

Kaç menekşeye mezar oldun?

Sevgili,

Senin adın İstanbul olsun.

 

 

Minarelerde yankılanır onca kıblegâh,

Hicaz’da bir heyhat yükselir

Yedi Tepenin avuçlarında.

Aşıkların, maşukların dergahında

Her bir süveydanın

Kalbinde közler yaşar.

Nebi hırkasının mühründe,

Asırlar işlenir duvarlarına Topkapı’nın.

 

 

Ve nehir kenarlarında,

Sokak lambalarının hüzmesinde;

İki sevgilinin kavgası,

İki sevgilinin sarılışı,

Yaprakların bir daldan kopuşu…

Çiy doğar, akar Süleymaniye’de

Eğrilir sütunlar, gölgelerin karında.

Ve bir ayazda titreyen;

Kuşun, kedinin, köpeğin mahzun gözlerinde

Belirir senin adın.

Ve sen ki bütün aşklardan,

Sevgilerden, sevgililerden, süveydalardan,

Irak bir beldenin mehtabında

Ve senin adın,

Senin adın İstanbul olsun.

Mevsim ayların ocağında dursa da;

Kürek kemikleri üşür maşukun

Sevgiliden ayrılınca

Her şey başka yoksullaşır.

O sevgili ki,

Varlığı maşukun kürek kemiklerini ısıtır

Her bir nefesinde.

Ve sevgili,

Senin adın İstanbul olsun.

 

 

Kim bilir söndürülemeyen hangi yangındır,

Onca yangınlar arasında?

Semavatta görülen bir hardır!

Senin varlığın benim yokluğum.

Sen var oldukça

Ben sende yok oluyorum.

Sen var oldukça ben yokluğa

Vuruyorum, yelkenleri sende.

Ve senin adın bir aşk olsun.

Umudum, sevgilim, bezirganım…

Vurulmuşum ben’in her noktasına.

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi