Kaybolan Duyguları Bulma Rehberi

Kaybolan Duyguları Bulma Rehberi

Hikaye- Nurgül Öztürk 

Fotoğraf- Fidan Nazım qizi

Kaybolan duygularımı bulmak için başka çarem yok, en iyisi oturup yazacağım. Açılması zor bir kerpetenin arasına sıkışan ruhu hangi kelime anlatırsa onunla başlamak isterdim yazıya ama nafile, o anlama gelen bir kelime bulamadım. Kaybolan duygularımı bulmak için ne yapsam bilemedim, yazmaktan başka çare gelmedi aklıma, dilim döndüğünce anlatacağım, belki geri gelirler. Geri gelmelerini istiyorum çünkü hissetmekten en rahatsız olduğuma, beni huzursuz edene, en sevmediklerime bile muhtacım, yeter ki geri gelsinler. Yeter ki ufacık da olsa bir duygu kırıntısı hissedeyim. Yokluklarında anladım ki duygusuz yaşanmıyor.

Günlerdir bekliyorum, duygularım geri gelsinler, onları özgürce hissedeyim ama yoklar. Bu nasıl bir şey biliyor musunuz? Hani tatlı bir şey yerken çaya ne kadar şeker eklerseniz ekleyin çaydaki şekerin tadını alamazsınız ya, tıpkı öyle. O kadar çok duygu eridi ki içimde, şimdi ne olursa olsun hiç birinin tadını alamıyorum.

Belki de bütün duygularım yok olmuşlardır öyle ya hiç korkmuyor, heyecan duymuyor, sevinmiyor, üzülmüyor hatta kızamıyorum. Giderken haber vermediler, gidiyoruz demediler. Bütün bu duygusuzluk, etrafımı kaplayan kocaman bir süt bulutunu farketmekle başladı. Önce her yanıma bembeyaz süt bulutu yayılmaya başladı yavaş yavaş, beni içine aldı, o bulutun içinde yüzmeye başladım. Ayaklarım bastığı yeri bilmiyor, altımda koca dünyayı hissetmiyorum. Bütün hislerim döne döne bu süt bulutuna yapışıyor. Öyle sinsi ve acımasız ki en ufak duygumu içine alıyor, hemen kendine benzetiyor, duygularımla büyüyor. Elime yüzüme bulaşıyor, ciğerlerime doluyor, nefes alamıyorum. Çözülsün, dağılsın, duygularımı serbest bıraksın istiyorum. Çırpınıyorum içinde olmuyor, oturup bekliyorum, elimden bir şey gelmiyor.

Beklerken, bir anda üzüntü görünüyor gözüme, ağlaya ağlaya yaklaşıyor yanıma. Bütün yağmurlar gözlerinde birikmiş, ağladıkça ağlıyor, ağlamasını bastıramıyorum, ne yaparsam yapayım susturamıyorum, üzüntüm hiç geçmiyor. Bulduğu her fırsatta kendini göstermeye çalışıyor. Gel diyorum, basıyorum bağrıma, bu kadar çok ağlarken bırakamam seni. Benimle kal ama n’olursun olur olmadık yerlerde ağlama olur mu? Gözyaşlarını siliyorum, ağlamaya devam ediyor, beni dinlemiyor. Ağla ağla açılırsın, kedere dönüşmeden dilerim yolumdan çekilirsin.
Neden sonra yanımda duranı farkediyorum, üzüntüden gözüm görmemiş halbuki hemen yanı başımda duruyor. Kimsin sen? Yorgunluk! Öyle yorulmuş ki yanımdan dahi gitmemiş, yorgunluğuma aldırmıyorum. Şimdi yorgunluklar ile uğraşamam, otursun yanımda nasıl olsa tüm yorgunluklarımı dinlendireceğim o gün gelecek o zamana kadar beklerse beklesin yanımda. Lütfen gözüme görünmesin, ikide bir kendini hatırlatıp, yormasın beni.

Başımı kaldırıp onca yorgunluğumun arasından sıyrılıp, gökyüzünü görmek istiyorum. Teslimiyet dokunuyor bakışlarıma. Çaresizliğimi ellerinden bağlamış , kah salıyor üstüme kah kendine doğru çekiyor , oradan oraya savruluyorlar. Sandığın kadar uzak değilim, çaresizliğine baktıkça beni hatırlayacaksın diyor. Çaresizlikten korkuyorum, gözüme devasa görünüyor. Teslimiyetten kurtulur kurtulmaz, elimi kolumu bağlamaya kalkıyor, Teslimiyete yalvarıyorum sakın çaresizliği bırakma üstüme, sıkı sıkı kendine bağla.

Derken öfke kaplıyor ufkumu, günbatımının kızıllığına boyanmış. Biraz kendime kızıyorum biraz da dünyanın geri kalanına. Öfkemin altına gizlenmiş kaygılarım ilişiyor gözüme, demek siz köpürtüyorsunuz onu. Kaygı dağının üstünde öfkem yükseliyor. Durdurmak istiyorum. Kaygımı anlıyorum da öfkem gereksiz. Herkesin söylediğini yapıyorum, düşünmüyorum bütün bu olanları. Kaygılarımı bastırınca öfkem batan güneş çabukluğuyla terkediyor ufkumu. Öfkem azaldıkça daha az kontrol ediyor beni, bense öfkemi daha çok . Sakin bir kabullenişin içine koyup, kapağını sıkıca kapatıyorum, kimseye göstermeyeceğim, öfkem de ben de dinlenelim.

Biraz dinlendikten sonra umudu aramaya başlıyorum. Gözümün görebildiği en uzak köşeden sesleniyor, öyle cılız ki sesi, zor duyuyorum. Ne yanına gidebilecek gücüm var ne de benim yanıma gelmek istiyor. Ne kadar uzakta olursa olsun asla kaybetmek istemiyorum, Gözümü üstünden ayırmıyorum, tekrar tekrar söylüyorum kendime “umudunu kaybetme.” Neden sonra sesleniyorum, ‘sen gelmiyorsan bari söyler misin, hanginiz önce geleceksiniz? Sen mi yoksa sevincim mi? Sesi kesiliyor, Umudum da ne zaman geleceğini bilmiyor. Duyabildiğim son sözleri umudunu kaybetme, sevincini beraber bulacagız oluyor.

Bütün bu olan biten hengamenin arasında korkuyu bulamıyorum. Anlamıyorum, neden göremiyorum, oysa bunca yıldır ben en iyi korkuyu tanırdım, en bilindik duygumdu, yaşamaktan, ölmekten sevmekten, kaybetmekten, her şeyden ama her şeyden korkardım. Sonra alay eder gibi hatırlatıyor kendini. Bak işte burdayım en başından beri, içimde yüzüyorsun nasıl anlamadın diyor. Tek kelimeyle şaşırıyorum. O etrafımı saran süt bulutu sen miydin cümlesi dökülüyor dudaklarımdan. Bütün duygularımı almış içine. Ne hissedersem hissedeyim hemen yok ediyor. En güzel anlarımı, en masum duygularımı mahvediyor. Nasıl da her yanımı kaplamış? Şaşkınlığım gizlenemiyor, arka arkaya soruyor sorularını. Evet çok korktum. Hemde hiç korkmadığım kadar korktum ama nasıl kapladı ruhumu bu korku? Üstelik bütün duygularımın korkuya yapışması çok yorucu. Sevincimin arkasından gelmesini, en mutlu anımda mutluluğu elimden almasını, umutlarımı yere çalmasını istemiyorum. Ne yapsam korkumu küçültmek için?

Merakımla beraber yol yordam ararken inancıma değiyor ellerim. Tabii ya bunca zaman korkularımı küçülten tek şey inancımmış. Şimdi hayal meyal hatırlıyorum inancım en başından beri korkularımla savaşmış. Yenilmez kahramanlar gibi çıkıyor meydana. Korkma! Ben hep seninleyim diyor. Zor zamanlarımdan hatırlıyorum dua ederken hep yanımdaymış. İçimi yıkamış, arındırmış. Arındıkça inancım kuvvetlenmiş, inancım kuvvetlendikçe korkularımdan sıyrılmışım.

Nihayet yavaş yavaş küçülmeye başlıyor etrafımı kaplayan içinde yüzdüğüm süt bulutu. Tek tek serbest bırakıyor içinde ki duygularımı. Elbette hala korkularım var ama korkum bütün duygularımı tutamıyor artık elinde. Umudum daha da yaklaşıyor yanıma, sevincimi hissedebiliyorum özgürce. Üzüntü en azından ağlamıyor artık. Çaresizlik savrulmuyor etrafımda, olanda hayır var diyen yanım memnun halinden, inancım daha da kuvvetli, beni korkularıma teslim etmiyor. Velhasıl iyi ki çıkmışım aramaya daha fazla dayanamayacakmışım.
Yokluklarında anladım ki duygusuz yaşanmıyor.

 

Hikaye- Nurgül Öztürk 

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi