Yaşam’Ertesi

Yaşam’Ertesi

Günlük: Meryem Samur

Fotoğraf: Vlada Karpovich

 

Sevgili Günlük,

Bu sabah uyanmayı erteledim. Biraz daha uyumak istedim, uyumayı erteledim. Geceden planladığım işler, zihnimin bir köşesinden bana seslenirken onların sesini erteledim. Sonra sabah egzersizlerimi yapmayı, işe gitmeden önce çamaşırları makineye atmayı, ütü yapmayı, yatağımı toplamayı erteledim. 

3 haftadır aramadığım, bir mesaj bile atmadığım arkadaşımı erteledim sonra.  Ertelemek hayatımın merkezine bir gülle gibi oturmuştu. Kollarım bu güllenin altında kalmıştı. Ufak manevralar yapmaya çalıştıkça eziliyordum. Bacaklarım ile gülleye sarılıp onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştıkça güllenin etrafındaki yapışkan sıvı beni kendine çekiyordu. Kurtulma çabalarım sonuçsuz kalıyor ve yüzüm gülleye yapışıyordu.

‘’Oradaydık hepimiz, müheyyâ bekliyorduk
salaştı mukadderat, bozulmuş bir nişandı
gebe rüzgâr, ihanete uğramış deniz, kerrat cetveli
dünyaya sokunmuştuk, dünya hamdı’’

Kendimi en son cenin pozisyonunda hatırlıyorum. Yer ayaklarımın altından kayarken, sallanan avizenin ışığı gözlerimi yakıyordu. Yalnızdım ve yalnızlığımdan hiç bu kadar rahatsız olmamıştım. Sallantı bittiğinde devrilen kitaplığımdan kucağıma yuvarlanan güllenin sesi, dişlerimin arasında gıcırdayan bir kabusa dönüştü. Rüya görmeyi hikmet vesilesi sayan kalbim, bir kâbus sayıklamasına tutuldu. 

Sabah uyandığımda çenem ağrıyordu. Ayette ‘Uykuyu dinlenme vesilesi kıldık.’, demiyor muydu? Niye ben hiç dinlenemiyordum? Din, dinlemek, dinlenmek bir paradoks muydu? Ayette bir terslik olmayacaktı ya, tersliğin kendisi bendim. 

Galiba ben ‘erteleme hastalığı’na tutulmuştum. İçimde kabaran öfke gözyaşlarımı erteledi. Hüznüm hayallerimi, hayalsizlik umudumu erteledi. Umudum gidince yaşamak, ertesi güne kalan bir eylemdi. 

Ceketimi giyip sokağa fırladım. Sokakta kahverengi paltosu dizlerine dolanırken, işlemeli bastonunun sesi kaldırımdaki kumruları kaçıran yaşlı bir amcaya rastladım. 

– En yakın yaşamak çarpıntısını nereden temin edebilirim?, diye sordum.  Bastonuna işlenmiş çiçekten bakışları kaldırırken, yüzündeki kaz ayakları yanaklarına kadar yayıldı. Dudaklarını oynattığında hayat ile alacaklı biri buruşukluk sardı yüzünü. 

– Eskiden vardı birkaç bildiğim dükkân. Hepsi kapandı, dedi.

Yeni bir şey sormama fırsat vermeden yürümeye devam etti.  Koşar adımlar ile yokuşun sonundaki sağlık ocağına tırmandım. Aşı vurulan bir bebeğin kopmamış çığlığı, çiçeklerin dolduramadığı koridor boşluğunu inletiyordu. Önümde iki kişi vardı. Biri, genç bir delikanlıydı. 

‘’Zonklardı öpülmek için kavlamış dudaklarımız
bekliyorduk: alnımızın çatında
hepimizin bir çarpı.’’

 

-Senin neyin var, dedim. 

– Umutsuzluk hastalığı, dedi. Şaşkınlık ile yüzüne baktım. Benim gençliğimde bu hastalık daha ileriki yaştaki insanların yakalandığı bir hastalıktı. Demek ki şimdi bıyıkları yeni terleyen delikanlılara da bulaşabiliyordu. Öndeki yaşlı teyzenin neyi olduğunu alnının çatındaki çarpıdan sezdim. Sormama gerek yoktu. Alnındaki sayıltılar sonbaharda düşen yaprak misali gözlerine dökülüyordu. ‘Karamsarlık hastalığı’ olmalıydı.

Sıra bana geldi. İçeri girdiğimde doktorun da hasta olduğunu fark ettim. Onun derdi benden de büyük olmalıydı. ‘Terzi kendi söküğünü dikemez.’, misali doktorlarda zamane hastalıklarına yakalanıyordu. ‘Hayretsizlik hastalığı’nın bungun bakışlarıyla süzdü beni. 

‘’Azâlarımız yerli yerine sağlam çakılmamıştı
bir çift göz, bir yumruk yürek arasında
darma dumandık
küşümle kapanırdı yüzümüz
çünkü kazınmıştı oraya yekten
başkalarına ait bir çarpı.’’

-Ne şikâyetiniz var?

-Her şeyi erteliyorum doktor bey.

-Hmm.. Sırtımı dinlerken sorularına devam etti. 

-Yaptığım işi kusursuz yapmalıyım, inancına sahip misiniz?

-Evet, çoğu zaman aklıma gelir.

Çok sıradan bir şeye rastladığını hissettiren bakışları, ukala bir bilgelik ile söylendi.

Ya hep ya hiç’çilerden bu da.

-Peki, bir işe başlamak için niyet aldığınızda araya hep başka işler koyar mısınız?

-Evet, hangisinden başlayacağımı bilemiyorum doktor bey.

Kalbimi dinlerken konuşmasını sürdürdü.

-İşlerinizi bölümlere ayırma becerisine sahip misiniz?

-Hayır doktor bey. Başladım mı bitireyim, diyorum. Hiç başlayamıyorum.

-Tamamdır toparlanabilirsiniz. Erteleme hastalığı ikinci evredesiniz. İlaçlarınızı düzenli kullandığınız takdirde toparlarsınız. Size bir damla vereceğim. 

Çekmecesinden huniye benzeyen polietilenden yapılma bir alet çıkardı. 

-Bunu kulak zarınıza kadar dayayıp, 3 damla damlatın. Sizi engelleyen olumsuz inançlarınıza ulaşan damla zamanla bu zararlı düşünceleri kulağınızdan akıtacak. Sakın çıplak elle dokunmayın. Bir peçete yardımı ile alıp klozete atın. Sifona hemen basın. Bulaşıcıdır. Evde çocuk varsa özellikle dikkat edin.

Ben çıkarken umutsuzluğa yakalandığını düşünen genç adam bekleme alanında oturuyordu. 

-Ne oldu, ne dedi doktor, dedim.

-Umutsuzluk ‘muş.

-Ee, vermedi mi ilaçlarını. 

-Yok, benimkisinin tedavisi için uzman birine görünmeliymişim. Sevk kâğıdı hazırlayacakmış. Onu bekliyorum.

Ufak bir selam verip eczanenin yolunu tuttum. Yolda gencin gözleri gitmiyordu gözlerimin önünden. Çökkün göz altlarına dünyanın derdini gömmüşlerdi de o altta kalmış gibi bakıyordu. Umutsuzluk bu işte. Doğan güneşi bile göremez olurdu insan. Daha önce en yakın arkadaşım yakalanmıştı da, oradan biliyorum. 

Zaten ondan sonra bende bu erteleme illetine tutuldum ya. Bir türlü mezarına da gidemedim ki. Fırsat bulamadım işte. İlaçlarımı kullanınca tutmayı ertelediğim yasımı da tutabilirim belki.

Eczaneye girmeden reklam panosundaki afiş ilişti gözüme. Şöyle yazıyordu:

‘Erteleme hastalığı aşısı gelmiştir. Ertelemeden vurdurunuz.’

‘’Yaşamak çarpısı derlerdi buna, yaşamak çarpıntısı.
ne acelemiz vardı? kime kavuşacaktık?
yokuşu göze almak mı? niçin?
bir geçit
nereye açılmak için gerekli bize?
susmak bilmiyordu tepemizde ses, saklı ve açık:
tamamla çabuk! çabuk bitir! hadisene!
sese bühtan etmedi aramızdan hiçbiri
değil mi ki hepimiz
işaretli ve yarım
dünyaya sarkık.’’                                               

 

*İsmet Özel, Dibace şiirinden alıntıdır.


Günlük: Meryem Samur

 

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi