Biz Göçmen Kuşlarız
Yazı- Betül Saadet Evli
Fotoğraf- Tahir Osman
Biz göçmen kuşlarız, demişti büyük kuşlardan biri. “Kış gelmeye başladığında sıcak ülkelere uçarız. Denizleri, dağları, kayalıkları ve vadileri aşarız. Baharı yaşayabileceğimiz yabancı ve uzak bir yerler bulmamız gerekir. Biz istesek de istemesek de bu böyledir. Bu senin ilk göçün olacak, hadi git ve güzelce uyu. Yarın sabaha kanatların hazır olmalı.”
Yavru kuş önce anlayamadı neler olduğunu. Yumurtadan çıktığından beri aynı bacadaki aynı yuvada yaşamıştı. Annesinin uzaklardan yemek getirmesini kardeşleriyle beklemiş, uçmayı bu çatıda öğrenmişti. Bacanın kırılmış tuğlaları ve çatının kırmızı kiremitlerini ezbere biliyordu, her bir ayrıntısı zihnine kazınmıştı. “Ev” ne demek diye sorsalar kiremit ve tuğlaları anlatmaya başlardı. Ve şimdi sadece hava soğuyor ve kış geliyor diye göç mü etmeleri gerekiyordu, üstelik ertesi sabah. Bu kadar erken olmasa olmaz mıydı ki?
“Göç” ne demek bilemeyecek kadar yeniydi bu dünyada. Anladığı kadarıyla gitmek, çok uzaklara gitmek demekti. Peki nereye? Sadece sıcak olması yetiyor muydu, çok uzak olmayan sıcak bir yerler vardır belki de. İstediği zaman o bildiği bacaya geri dönebileceği kadar yakın ve sıcak bir yerler olmasını istedi. Havanın soğumamasını istedi. Uzaklaşmak istemedi.
Uyu demişlerdi ona ama eğer ertesi sabah gideceklerse bu gece uyuyamazdı. Yıldızları izlemek istiyordu. O uzak yerlerde de yıldızlar var mıydı acaba? Buradaki kadar güzel parlıyorlar mıydı? Risk alamazdı, yıldızları unutmayı göze alamazdı. Tüm gece uyanık kalıp yıldızları izlemeliydi. Parlayan, daha çok parlayan, daha da çok parlayan bir sürü yıldız. Korktu. Ya bu yıldızları son görüşüyse? Daha çok korktu. Bir tane bile yıldız olmayan bir gökyüzünün altında uyumaktan korktu.
Kardeşlerinin nasıl da uyuyabildiğine şaşırdı. Onlar için önemli değil miydi göç edecek olmak? Hepsiyle aynı gün yumurtadan çıkmışlardı ama aralarında göç etmekten korkan bir tek oydu. Belki diğerleri de korkuyordu ama uyuyarak kaçıyorlardı korkudan. Evet evet, böyleydi. Göç etmekten korkmamak imkansızdı çünkü.
Soğuk havalardan neden kaçtıklarını düşündü. Birbirlerine daha da yaklaşıp ısınabilirlerdi. O zaman kış ve soğuk onlara zarar veremezdi. Belki de çok küçüktü, fazla yavruydu bunların hepsini anlayabilmek için. Biraz daha büyümüş olmak istedi, o zaman her şeyi daha iyi anlardı.
Göç ettikten sonra ne olacaktı acaba, geri dönecekler miydi? Soğuyan havaların tekrar ısındığını, mevsimlerin değiştiğini, bir zaman sonra yine göç edip geri döneceklerini bilmiyordu. Soğuyan havalar tekrar ısınmaz, başlayan fırtınalar asla bitmez, kış başlarsa bir daha yaz gelmez sandı. Soğuk ve kış onu yıldızlardan ayıracaktı. Soğuktan ve kıştan nefret etti.
Hafifçe esen serin bir rüzgar tüylerini dalgalandırdı. Saatin ilerlediğini fark etti, zamanı dolmak üzereydi. Güneşin doğmasına çok az kalmıştı. Güneş doğduğunda tüm kuşlar uyanacaklardı ve sonra da göç denen o korkunç olay yaşanacaktı.
Ne yaptığını çok düşünmeden yuvadan havalandı ve uçabildiği kadar çok uçtu. Yıldızlara yaklaşabildiği kadar yaklaştı, veda etmek istiyordu. Yıldızlar onun eksikliğini çekmeyecekti ama o yıldızları özleyecekti. Bildiği ve tanıdığı ne kadar ağaç varsa hepsinin arasından süzüldü. Uçan, yüzen, koşan ve zıplayan bütün canlılar uyuyordu. Sadece yavru kuş uyanıktı ve çok da güçlü olmayan kanatlarıyla unutmak istemediği her yerden geçti.
Güneş gecenin karanlığını açmaya başladığında, o sevdiği ve her zaman seveceğine emin olduğu bacaya geri döndü, yuvasına geri döndü. Diğer kuşlar uyanana kadar yuvada olmanın verdiği rahatlığın tadını çıkardı. Özleyecekti hem de çok özleyecekti. Bir daha böyle bir bacaları ve yuvaları olacak mıydı bilmiyordu. Ama bilmediği başka şeyler de vardı. Yıldızların her yerde olduğunu ve göç denen yolculuğun mevsimler değişince tekrarlandığını, geri döneceklerini bilmiyordu. Yavruydu, gidince geri dönülemez sanıyordu.
Güneş doğdukça yıldızlar silindi, son yıldız da kaybolana kadar gökyüzüne bakmayı bırakamadı. Yıldızlar kayboldukça uyuyan kuşlar uyandılar birer birer. Tüm sürü uyandığı zaman hepsi birden havalandı. Kanatlarını zorlayarak katıldı sürüye. Bulutların arasında diğer kuşlarla beraber uzaklaşırken dönüp arkasına baktı. Özleyecekti.