Sokak Lambası ve Global Köyün Koyunları

Sokak Lambası ve Global Köyün Koyunları

Yazı- Buket Güney 

Fotoğraf- Eyüp Bayhan 

Bundan 6-7 yıl önce kendini yolda bulmuş bir kadın vardı. Sen buna göç de ama o bunun hala felsefesinde. Ülkesinden uzakta yaşamaya, yaşlanmaya görsün insan, her türlü sınırı da sorguluyor. O da öyle yaptı, eksik kalır mı hiç! Bir de hemen “dünya vatandaşıyım” falan diyecekti ki  memleket hasretiyle buram buram yanınca, İstanbul’a şiirler yazıp, fotoğraflarını biriktirmeye başlayınca biraz samimiyetsiz bir söyleme dönüştü bu.

Gel zaman git zaman bu hasret de küllendi. Dünya vatandaşlığından atılmıştı malum, kaldı mı bu kez öyle bir başına! Öyle bir başına dediysem, değişen, dönüşen, bıdı bıdı (pek bir cinsiyetçi geliyor kulağa) sürekli konuşan kadınlar vardı hep yanında. Hatta önünde, arkasında, sağında, solunda. Nereden, ne zaman çıkacakları belli olmayan kadıncıklar.

Şimdilerde derinde bir yerde olmalılar.  Bazen başkaldıracak olsalar hişt şist pişt kışt, diye kovalıyor onları. Apar topar gidiyorlar ama nereye kaçıp saklandıklarını o da bilmiyor.

Ve çok sonraları anladı ki, gurbet özellikle bu iki kadınla biraz zor. Biri fazla asi, tez canlı, durmak bilmeyen; diğeri fazla duygusal, geçmişine, geleneklerine bağlı. Birinin siyah dediğine, diğeri beyaz diyor. Renk körü ettiler kadını!    

Kulakları çınlamış olacak ki geçen gece tekerleme gibi ritimle ansızın gelmiş biri. Tik tik de tik tik … Ta ki kapı açılana kadar ısrarla çalmış.

Biraz gönülsüz biraz da merakla buyur etmiş bizimki. Malum ta derinlerden bir yerden ve gecenin bu vaktinde çıkagelmiş. İyi ağırlar gelenleri. Bazen sorgular onları, bazen dalga geçer, anlamamış numarası yapar, bazen de sadece sessizce dinler. Beraber ağladıkları zamanlar da  çoktur. Ama öyle günler var ki sadece gecenin sesini dinlemek ve onunla konuşmak ister. Israrla gelse de biri, açmaz kapısını kimseye. Yokmuş taklidi yapar.

O geceye dönecek olursak, anlattıklarına bakılırsa ,gelenler gerçekten ilginç tipler. Kapıyı açmamakta haklı bizimki. Gerisini o anlatsın…

“Kapıya vurusundan tanıdım tabi ki. Uzun zamandır görüşemesek de her zaman sağdan bir o kadar romantik gelir. Bu kez biraz heyecanlı, biraz da buruktu. Ama her zaman gamzesiyle selamlar beni. Hafiften de olsa mutlaka bir tebessüm kondurur yüzüne.

Hoş geldin, dedim ben de biraz meraklı ses tonumla.

Hoş bulduk, dedikten sonra her zamanki çok sesli terliklerini giyip takur tukur köşesine geçip oturdu

-Beklemiyordum seni. Nerelerdeydin?

-Bu soruyu asıl benim sormam lazım. O kadar çok geldim ki ama yoktun.

Bu cevaptan sonra sorumun anlamsızlığını, geleneksel, otomatik, monoton giriş klişelerimizin bazen başımıza bela olduğunu bir kez daha anladım.

Bu anlama hali uzun sürmüş olmayacak ki, “Doğrudur” diye cevap verdim peşinden.  Benzer bir kalıpla geçiştirdim yine ama bu kez işe yaradı.

Belki anladı belki de oralı olmadı ama bir an önce içini dökme telaşına kapıldı.

-Baksana şu sokak lambasına.

-Hangisine? Ağacın arkasındakine mi yoksa biraz daha ilerdekine mi?

– Ne farkeder.

– Nasıl cevap bu yahu!  Kafayı yedirme bana. Ne oldu?

Takılıp kalmış lambaya. Dolu dolu gözler, eğilip bükülen, ağlamakta kararsız bir dudak.

Biraz biraz cımbızlayınca anladım ki bizim mahallenin neşe dolu, kıpır kıpır gecelerini özlemiş meğer.

Dudaklar karar verdi. Gözler alarmda. Birbirine paralel ahenkle eşzamanlı başladılar.

Bir sokak lambasından çekirdek çıtırtısı duyar mı insan. Duymuş!

Kocandır o, dedim. Sever çekirdeği.

Yok o değilmiş! Sümüklerini silip, burnunu çekip devam etti.

-Salya sümük olacak ne var bu sokak lambasında diyorsun, değil mi?

– Dedim say, da bir anlat yahu!

– Aynı böyle bir gecede sokak lambasıyla aydınlanan bahçemizde , o baş belası lamba bu, çekirdek çitliyorduk. Muhabbet muhabbeti açtı. Anlatan hafifledi, anlatamayan derdine dert ekledi.

Sabaha kadar bardaklar doldu boşaldı. Kim bilir kaç kez yeniden çay demledik.

O gece kahkahalar yan mahalleden taaa Aslı Abla’nın evinden duyulmuş. “Biraz sessiz olun. Uyuyamıyoruz.” diye mesaj atmış. Kim takar, kim tutar! İstikrarla devam ettik. Bir de Neriman Teyze anımız var ki sorma. Rahmetli ne enerji dolu kadındı. Acayip bir sesle irkildik o gece. Kahkahalar aynı anda durdu.  Herkes tek seste tek yürek. “Deprem mi olacak? Bu neyin sesi? Nereden geliyor? diye aldı bizi bir telaş. Meğer Neriman Teyze’nin horlama sesiymiş.

-Ne alemsin. Nereden bildiniz peki onun sesi olduğunu?

-Sıcaktan camlar açık. Perdeler de. Ama karanlıkta bir şey görünmüyor tabi ki. Hayri Amca, “Yeter Neriman uykumu kaçırdın! Horlama artık.” deyince, sessize alınmış kahkahalar bir anda patladı. Krize girdik. Çıkabilene aşkolsun!  Sokak lambası söndü, sabah oldu, biz hala devam. Selda ile kardeşi sızdılar bahçede, dayanamadılar.  Nuran Ablayla Nergis de sarhoş gibi yalpaya yalpalaya tuttular evin yolunu. Ne günler, ah ne günler.

-Öyle bir anlatıyorsun ki sanırsın 90 yaşında ton ton oturuyor karşımda. Arabesk ruhlu kadın. Uslanmazsın sen.

Sokak lambasına baka baka, güldü, ağladı, daldı, battı, çıktı…

Neyse ki rahatlamış görünüyordu. Gamzesiyle güle güle dedi. Giderken arkasına dönüp bakınca bir şey söyleyecek sandım ama devam etti sonra yürümeye. Kesin yine içinde bir şeyler kaldı. Tekrar geleceğinin işareti bu. Haydi bakalım hayırlısı!

O kadar nefes tükettim. Bir kahve mi hüpletsem? Uykum iyiden kaçacak ama küçük  bir fincanla kandırayım kendimi.

Tam yudumluyordum ki kokusunu duymuş olacak, geldi bizim hatun. Tak tak da tak tak… Hayır hayır,  ikinci seans şimdi başlayamaz. Aradığınız kişiye su anda ulaşılamıyor.

Kendince ritim tutturmuş. Sempatik şey. Atarlı giderli, tutarlı tutarsız hatun. Tak tak da tak tak…

Şimdi aralarında konuşurlarsa evde olduğumu öğrenir. Belli ki kahvenin kokusunu da almış. Açmamak olmaz. Aynı günde de olmaz ama… Neyse mızmızlanmayı bırakayım da açayım hemen

-Dur vurma artık. Geldim geldim. Aa hangi rüzgar attı seni?

-Bırak bu klişeleri. Her zaman aynısın be!

-Ton farkı da mı yok? Sen de pek acımasızsın.

Biraz hoşbeş edip takıldık bibimize. Bu esprili tarafı da olmasa hiç katlanılmaz.  Görmeyeli değişmiş biraz. Karman çorman dünyasında düzen arayışına girmiş. Daha çekilir kıvama gelmiş gibi. Ama hala bayılıyor dünyayı kurtarmaya. Her şeyi çözebileceğini düşünür de kendi düğümleri bekler de bekler. Soğuk sıkım bilmiş!  Okumuş, izlemiş, dinlemiş dolmuş yine.

-Ne olacak böyle. Ülkeden ayrıldık dünya da çekilmez oldu. Aşırı sağ bizi vatandan etti, şimdi nereye gitsek peşimizde.

-Yükselir, düşer. Siyaset bu ayol.

-Geçiştirme yine beni. Bu kez farklı. Otoriter liderlerin sayısından ziyade söylemlerinin bu global köyde hala karşılığı var. Koyun gibi nasıl peşlerinden gidiyorlar. Yahu bir tek şu demokrasi küreselleşemedi!  Bu gidişle demokrasi de sadece sizin evde kalacak.

– Varsa kalır. (Kahkahayla gülüyor)

– Sen de az otoriter değilsin! Doğru ya.  Neyse bak, dinle beni…Durum gerçekten ciddi. Vatan, millet, Sakarya her zaman geçer akçeydi de söylemler güncelleniyor. Güncellendikçe güçleniyor bunlar. Yahu ahlaklı insanlar “error” veriyor bu sistemde. Hapishanelerin işlevi değişti de gören yok!

-Ay dur, baydın vallahi yine beni. Biraz nefes al. Sana ne anlatacağım. Geçenler de benzer bir konuyu konuşmuştuk ya seninle.  Ben de canım kocama o gazla “Bu dünyaya bir çocuk daha getirilir mi hiç!” dedim. O nasıl bir kahkahaydı! Sessiz sedasız, kuş uçsa kanat sesi duyulan mahallemize unutulmaz bir nida bıraktık. Peşinden “Sağcılar, yuvamızdan dışarı!” (Elini yumruk yapmış havada sallıyor) diye sloganlar, kahkahalar evi miting alanına çevirdi bizimki. Peki ya küçük yavruya ne demeli. Babasının yanında minik yumruk eller havada! İkisi birden eylemde.

– Yenilme sakın. Sen haklısın. Devam et. Durum ciddi ciddi!

-Katılıyorum ama nedense ben de çok güldüm. Niye öyle oldu ki. Allah Allah…

– Ben fenayım. Durumlar fena.  Ortalık karışık. En iyisi gidip evi temizleyeyim.

– Yahu evi topla temizle, sistem aynı sistem. Evdekiler bilinçlenmeli. Buradan bak biraz da. Nerden aklıma soktun şimdi! Bak bizde de tozlar ayaklandı. İsteriz isteriz!

-Sizin ev de tam bir miting alanı. Ayaklanmalar, eylemler. Haydi, bastır isyanı bakalım. Kaçtım ben. “

Gerçekten de kaçar gibi gitti. Belki bir süre gelmez diyeceğim ama ülke gündemi, dünya meseleleri rahat bırakmaz onu. Yine damlar, biliyorum. Gerçi siyaset kabak tadı bile vermiyor ama vazgeçemiyor. İşte böyle bir geceydi. Sokak lambasıyla global köydeki koyunları aydınlattık desem yeridir.”

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi