Sarı Efe
Hikaye : Dilan Kılıç
Efendim efeyim, biraz da deliyim. Bir uçan kurtulur benden. Ah uçabilsem onun da şansı kalmaz ya. Hadi neyse. Efeyim ulen ben!
Bir keresinde bir sokağa düştü yolum gençken. En delikanlı zamanlarım tabi. Biri “Pisipisi” dese, “Hayırdır olum! Mevzu mu var?” diye basacağım patiyi. Öyle deli akıyor kanımız yani.
O sokakta bir Güneş Apartmanı vardı. Güneş Apartmanı’nın giriş katında bir kız gördüm pencerede. Allah Allah! Güneş ilk o zaman doğdu dünyama bak. Bembeyaz, kar gibiydi. Oy güzel Rabbim. Ya gözleri? Öyle yeşil, yemyeşil… Tabii nutkum tutuldu önce. Bir iki kendi etrafımda döndüm. Hop! Kendine gel be Sarı Efem. Yavaş yavaş yaklaştım pencereye. Görmedi beni. Biraz daha yaklaştım. Yine görmedi. Arka patilerimin üstünde ona doğru gerildim. Ooh gördü sonunda. Göz göze geldik. Biraz bakıştık, kimse dayanamaz cazibeme tabi. Cillop gibi delikanlıyım sonuçta. E arkasını döndü gitti ya bu. Ne oldu şimdi? Camı patiledim. Yok gelmedi.
Sonraki gün yine geçtim oradan. Yine aynı güzellik karşımdaydı işte.
‘Ah benim kar beyaz yârim.
Ah benim orman gözlüm.
Tutuldum ben sana.
Günüm, güneşim…’
Baya baya serenat yaptım ulan ben bu kıza. Ah bu aşk belası… Bizi de vurdu iyi mi?
Bakışıyoruz resmen kızla. Adını da bilmiyorum ki, ayıp oluyor böyle kız mız. Neyse Güneş’im diyeceğim ben, siz anlarsınız nasılsa. Hah ne diyordum? Bakışıyoruz işte, sonra dönüp gidiyor her seferinde. Birkaç ay böyle bakışarak geçti. Tabi ben konuşuyorum o dinleyip dinleyip dönüp arkasını gidiyor.
Bir gün “Yeter ulan! Bu iş böyle gitmez.” dedim. Salih abinin kapısına gittim. Konuştum konuştum. Salih abi önüme bir tas süt koydu. Salih abi ne yapıyorsun? İstemiyorum süt müt. Efeler süt mü içer hem? Anlat anlat anlat… Bu sefer bir tabak tavukla geldi yanıma. Yok arkadaş anlamıyor.
Salih abi seviyorum. Gel Güneşime kavuştur beni. Ayaklarına dolanıyorum, yola doğru koşup tekrar yanına geliyorum. Salih abi öldüm bittim. Dolan dolan, yola çık, geri gel. Salih abiii! Sonunda anlıyor oh! Be mübarek dalağım patladı burada!
Takılıyor peşime. Tam pencerenin önüne dikiyorum onu da. Güneşim orda. Yine güzelliğiyle aydınlatıyor dünyamı.
“Ooo efem, gönül meselesi demek he. Ama…”
Ama mı? Ama ne Salih abi? Ne ama? Deme abi, sonunu getirme. Yeşilçam’a girme abi.
Bilmiyor muyum sence ben bu işin imkânsız olduğunu? Biliyorum tabi ya. Ayrı dünyaların kedileriyiz biz. Söz geçiremiyorsun ki. Sen sözünü geçirebildin mi kalbine yıllardır? Gönül abladan… Neyse şimdi.
Olacak belki bir şeyler ne belli? Sinirlendim, konuşa konuşa döndüm gittim. Tabi Salih abi duymadı beni. Gönül abla da onu duymamıştı. Galiba biraz benziyorduk birbirimize.
Sonra Güneşim gitti. Ben karanlıkta kaldım. Gönül abla gittiğinde de Salih abi karanlıkta kalmıştı. Kimsenin haberi olmamıştı yine olmadı.
Ne adını biliyorum, ne sesini. Olsun be, sevdikten sonra onlara mı ihtiyaç var sanki? Güneşim diyorum ya yeter işte.
O gün bugündür bin umutla geçiyorum Güneş Apartmanı’nın önünden. Biliyorum güneş bir daha doğmaz bana belki ama hem ne demiş şair;
“Bir umuttur yaşamak.” Umuduma tutunup yaşıyorum işte…
Mutlu sonla biten hikayelerin müptelası.. tohumu çatlatıp umut yeşerten kelimelerin peşinde.. Herkesin içinde mutlaka olan ama söyleyemediği sevginin sözcüsü olmaya gönüllü…