Kartalların Uçurumunda

Kartalların Uçurumunda

Şiir: Emre BİRDAL

 

Bahara ermeden yaza atladığım arafı bilir misiniz
Boydan pencerelerin önüne cereyandan çarpmasın diye
minder koyduğum akşamı, altında romanlar devirdiğim lambamı
Okulu sallayan jenerasyonun parklarda gece gece çekirdek çitlediğini
O serazat yaşın ruhunun gövdeme hiç uğramadığını
Vurun yüzüme de sönsün öfke ateşiniz
Taşlardan azade olsun eteğiniz, alnınız da pirüpak

Ağıt israfına girer yuğunuz, ağlamayın, gidiyorum ben
[Siz hitabı duvara tosladı, tuz buz oldu, dağıldı. Zaten bir boşluktan doğmadı mı bu adem
kalkışması?]
Ey müntehir namzedi sesim! Yine muhatapsız bir kelama başlamış gibisin

Önce balkonları yokladım, çatılara göz attım
üst geçitleri süze süze yürüdüm caddelerde
Hazır, kurbanı fırsat bildim, kesici teçhizat raflarının önünde dikildim
Altyapı yetersizliğinden su baskınlarının eksik olmadığı metropol bulvarlarında oturdum.
Sular çekilince de sarı hafriyat kamyonlarının farlarıyla göz göze geldim.
Tasmasız pitbull aradım durdum. Asker eğlenceleri, düğün konvoyları arasında mekik
dokudum
bir maganda isabetiyle devrilirdim belki. Yargı paketiyle tahliye olup salınarak gezen canilere
yan gözle bile baktım
Hiçbiriyle mutmain olmadı ölümün kor goncası sözüm
Yıkılmaya yeltendim
Çoktan yıkılmışken kırk yıllık bendim

Ah ruhum!.. Bembeyaz düşlediğin encamın, şu iki gözümün karasında
Ritmi bozuk kalp, hep eski defterlerin ma(s)karasında
Tutuk dilim, beyhude bir c’inayet ricasıyla kerahetin had safhasında
Mâyemi serdim yerlere de sermayemi saçamadım a canım
Böldüm uykularımı, makas değiştire değiştire bir hâl oldum, nedir bu kadar zikzak! Fakat
ölemedim gönül zuhuruyla

Bir mezar kazdım kendime cünûn toprağında
bir selâ bıraktım havaya yusufçuk avazında
bir haber saldım kuzeye hasretin ak pervazında
bir çıkın koydum avluya içi üç beş defterden, sözleri kederden ibaret
ve yanık bir gül, yalnızlıkla bitiveren sevdaların yekûnu
yanlışlıkla doğuveren sabahların zebunu…

Sonra bana kurşun, kalemmiş, hani cızırtılarını yalnız benim duyduğum
Ş’ahlandım zannedip şairlere uyduğum
Susun, çattı o kara encam, hazır seher eşikleri, müezzin hançereleri
Annemin oyduğu kabak alıyor kazandan suyumu
Yunup yıkandım bir güzel hicranlarımdan
Güneş damarlarını yalıyor çiçeklerin, vuruyor çocukların yüzüne
Varlığımda nâmevcutlar diziliyor bir namazlık saltanatımın önüne
Ağızlarda fâni dünya lafları, hiç de anlamadık itirafları
Kafalarda birazdan dönülecek meşgale hesapları
Basılıyor figânlar, kısılıyor şarkılar yedime kadar

Ben kıymadım canıma, kıyıldım isyanıma
Susun, meğerse elimdeki kalemmiş
bana o sıcacık kurşun.

 

Fotoğraf: Brett Sayles

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi