Belleğin Girdaplarında

Belleğin Girdaplarında

Yazı- Esengül Ersoy 

Fotoğraf: Ayşenur Yılmaz 

Uğradığı hayal kırıklığıyla titremeye başlayan ellerine hâkim olamayarak oturduğu sandalyeden kalktı. Tükenen gücü ayakta durmasını engelliyor, sallanmasına sebep oluyordu. Masanın üzerinde sayfaları açık duran defterin kapağını kapatarak eline aldı. Üstündeki eski yırtık paltonun yamalı kol altlarına aldırmadan koltuğuna sıkıştırdı. Nereye gideceğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aksayan ağır adımlarla odanın içinde ilerlerken duvardaki fotoğraf çerçevesini fark etti. Çekimser bir tavırla uzattığı elini, fotoğrafın üstünde gezdirdi.
Fotoğraftaki insanları tanımıyordu fakat kendisini hemen tanıdı. Yaşadığı onca olaya, uzun süredir bakmadığı için yüzünün silindiği aynalara rağmen tanımıştı. Bu durum, onun için iyiye işaretti. Tutturulduğu paslı çividen çıkararak çerçevedeki fotoğrafı eline aldı. Yüzlerine teker teker baktığı insanları anımsamaya çalışıyor, gözleri kendisine değince büyük bir hayranlıkla yüzünü inceliyordu. Fotoğrafın hangi tarihte çekildiğini merak edip arkasını çevirdiğinde eski bir tarihe ait olduğunu gördü. Aradan onca zaman geçmiş miydi? Etrafta kendisine bakabileceği bir ayna aradı. Görünürde bir ayna yoktu fakat dolapların çekmecelerinde küçük de olsa bir ayna bulabilirdi. İçindeki heyecanı bastırmaya çalışıyor, sakin adımlarla yürüyordu.
Dışarıda bekleyen aracı unutmuş gibiydi. Evin içindeki atmosfer, onu hatıralarına sürüklüyordu. Etrafındaki eşyalarda mütevazı bir hayatın izleri vardı. Hiçbir albenisi olmayan bu eşyaların cansız renkleri, eve ölü bir görüntü veriyordu. Artık kimsenin yaşamadığı bu evde hayatın durmuş olması hiç şaşılası değildi. Yürüdükçe zeminin tozları havalanıyor, başının etrafında uçuşuyordu. Duvarlara değen turuncu hüzmeler, kalın perdelerle kapatılmış pencerenin öbür tarafındaki güneşin batmakta olduğunu işaret ediyordu. Akşamın karanlığı sokağın üstünü örtmeden gitmeliydi. Yine de bir süre daha bu ölü evden çıkmayacak, hafızasını iyice kazanabilmek için her noktasını inceleyecekti. Birden ayna aradığını anımsayınca çekmeceli dolaba yaklaşıp karıştırmaya başladı. İlk çekmeceyi açtığında karşısına çeşitli rengârenk düğmeler çıktı. Belli ki bir zamanlar bu evde dokunduğu her şeyi güzelleştiren, âdeta kendi nefesinden eksiltip ördüklerine can veren bir kadın yaşamıştı. Uzanıp düğmelere dokunduğu an gözlerinin önünde bir gölge belirdi. Onları eline alıp birer birer okşadı. Gölge şimdi iyice belirginleşiyor, uzun saçları beline gelen kadının zarif parmakları yüzünde geziniyordu. Aynada henüz belli belirsiz görünen yüzünden çektiği parmaklarının arasından dökülen düğmeler, süzülerek yerlere saçılıyordu. Onun kim olduğunu anımsamak için çekmeceye eğilip içine girer gibi başını yaklaştırdı. Düğmeleri hızla bir araya getirip ipucu aramaya koyuldu. Düğmelerden arınan çekmecenin zemininde kâğıt parçaları vardı. Tüm parçaları eline alıp dolabın üzerinde dağıttıktan sonra kâğıtları teker teker açtı. Hepsinde de özveriyle bir araya getirilen eğik harflerin oluşturduğu bir yazı vardı. Yazıyı bir bütün hâline getirip okumak vakit alacağı için kâğıt parçalarını cebine koydu. Bir araya getirdiği düğmeleri çekmecenin içinde dağıtarak eski hâline getirdi. Ev sahiplerinin eve gelme ihtimalini düşünmek, onu etrafı dağıtmaktan alıkoyuyordu. O sırada ikinci çekmeceyi açıp aynayı aramaya devam etti. Az önceki gölge artık yok olmuş, geriye sadece anımsanması güçleşen hatıralar bırakmıştı. Yakaladığı ilk fırsatta o kadının kim olduğunu düşünecek, kendisiyle olan bağını sorgulayacaktı. Parmaklarını gezdirdiği çekmecede eline ağır, metalik bir şey değdi. Bakmak için eline aldığında küçük bir oyuncak araba olduğunu fark etti. Hayal meyal de olsa bazı şeyler yerine oturmaya başlıyor, nesnelerden yola çıkarak kendisine ve ailesine dair bilgiler ortaya çıkıyordu. O an yüzü silikleşen oyuncakçının uzandığı raftan aldığı oyuncağı, eğilip küçük çocuğa verdiğini gördü. Işığın ahenkle gezindiği duvarda gölgeler belirdiğinde iki küçük elin kendisine uzandığını fark etti. Sol elindeki oyuncak arabayı gösteriyor, neşeyle gülümsüyordu. Bu küçük çocuk kimdi ve kimindi? Sorular çoğalmaya başlıyor, çoğaldıkça zihni karışıyordu. Cevaplarını bulabilse bu karışıklığı önleyebilecek, istediği bilgileri edinecekti. Keyifle izlediği oyuncak arabayı yerine bırakarak çekmeceyi karıştırmaya devam etti. Kısa bir süre sonra küçük bir ayna parçası bulduğunda kendisine bakmak için önce gücünü toplamaya çalıştı. Bu kenarları çıkıntılı, kare ayna parçasında küçük siyah renkli lekeler vardı. Tırnaklarıyla kazımaya çalıştığında aynanın kenarına değen parmağı kesildi. Önemsiz bir kesikti. Yine de akan kan, cesaretini kaybetmesine sebep oldu. Hatırlamadığı yüzüne, bakmakla bakmamak arasındaki kararsızlığından hoşnut değildi. Yüzünü memnuniyetsizce ekşiterek gözlerine dokundu. Hiç açmamak üzere kapatmaya çalışırken hâlâ elinde tuttuğu aynayı görmezden geliyordu. O sırada yan odadan gelen çığlık yüzünden olduğu yerde sıçradı. Hıçkırıklara kapılarak ağlayan, bir yandan da çığlıklarla feryat eden bu çığlık, onun kendine gelmesi için son anıydı. Bedenini daha fazla incitip yormadan yavaş adımlarla odaya gitti. Çığlığın sahibine bakmak için kapıyı aralayıp içeriye başını uzattığında uzun saçları yüzüne yapışmış bir kadının sırtüstü yattığını gördü. Odada başka bir ses daha vardı. Sessiz hıçkırıkların geldiği tarafa, duvarın dibine baktı. Küçük bir çocuk, başını dayadığı dizlerinden güç alarak elleriyle kulaklarını kapatıyordu. Gözyaşlarıyla ıslanan pantolonu, masum yüreğini korurken içinde düğümlenen hıçkırıkları gizleyemiyordu. Az önce hayal meyal anımsadığı gölgeler canlanmıştı, artık kim oldukları belli oluyordu. Kırılan aynanın parçaları etrafa saçılmış, kadının bileklerinden süzülen kan, üzerinde yattığı halıyı kırmızıya boyamıştı. Cansız bedeni yoklamak için üzerine eğildiğinde duvarın dibindeki çocuk, hızla üzerine çullanıp korumak için o küçük kollarıyla kadını
sarmaladı. Az önceki ayna parçası, tüm yaşananların hem sebebi hem de anımsanması için bir kilitti. Üstelik yıllardır bakamayıp unuttuğu yüzü, o günün kahramanıydı. Hâlâ elinde tuttuğu aynaya, yerdeki gölgelere rağmen bakmaya çalıştı. Fotoğraftaki yüz karşısındaydı.
Pişmanlığın ve yılların izlerini, o günün kanlı hatıralarını görünce çığlık attı. Peşinde olduğu şeyi bulmuştu. İçinde bulunduğu eve, etrafındaki eşyalara, sebebiyet verdiği yaşananlara karşı göğüs gerecek, her şeyle yüzleşecekti. Terk etmeyecek, ruhunda asılı duran diğer sancıları da keşfedecekti. O an yerde yatan kadının bedenini, yıllar önce olduğu gibi yine umursamadığının farkında değildi. Üzerine kapanan minik kolları da! Odadan çıkıp salondaki eşyaların arasında gezinmeye başladı.

Dolapların kapaklarını açıyor, hafızasını zorlamak için yeni nesneler arıyordu. Kendisiyle yüzleşmeli, hatalarından ders almalıydı. Kaçmayacak, yitirdiğini kazanabilmek için tüm varlığını ortaya koyacaktı. Aynı çığlık bir kez daha evin duvarlarında yankılandığında bu kez
duymazdan geldi. Çünkü yitip giden onca zamanın hatıralarını anımsamanın verdiği sorumluluk, hafızasını geri getirdiği gibi deliliğin kollarına da sürüklüyordu. Zekice bir delilikle karşı karşıyaydı. Üstesinden gelebileceğini bildiği için dışarıdan gelen korna sesine aldırmadan koltuğun üzerine uzandı. Artık o delilerin bulunduğu hastaneye gitmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bir başına, yatağa bağlı olmadan, o ilaçları kullanmadan da yaşayabilirdi. Krize kapıldığı an bedenini sarmalayan yatağın kemerleri artık olmayacaktı. Yıllar sonra kavuştuğu hatıraları ceplerine doldurup bu evi terk etmek varken o, tüm hikâyenin başladığı bu kanlı duvarlar arasında varlığını sürdürecekti. Kollarıyla bedenini sarıp sarmaladıktan sonra aynadaki yansımasını düşünmek için gözlerini kapattı. Yüzündeki
çizgilerde acımasızlığını, hırslarını, bencilliğini ve zalimliğini gördü. Aynaya tekrar bakmasına gerek yoktu. Zaten tazelenen hafızasına bir kez güneş ışığı girince yaşananlar, tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Yıllar önce kapatıldığı dört duvar arasında her şeyi unutarak kaybettiği kimliğine de ulaşmıştı. Bu evde kalmanın, o kimliği tekrar yaşatmasına sebep olacağını ve başa döneceğini bilmesine rağmen bu ısrarı nedendi? Belki kendisinin de henüz farkında olmadığı fakat nihayetinde kendi elleriyle sonlandıracağı varlığını, anımsayışlar içinde sancılara terk etmek onun için en iyisi olacaktı. Belleğinde izleri barınan hatıralar arasında son bulmak kolay gibi görünse de tüm güçlükleriyle karşı karşıya geleceğini ve kendi iradesine kafa tutabileceğini biliyordu. Israrla açılmamak için direnen gözlerine dokunan bir çift gölgenin ağırlığı önce yüzünde, sonra ellerinde gezinirken avucunun içindeki ayna parçasını iyice kavradığında kıpırdanan
gözleri artık hareket etmiyordu. Oysa şimdi derinlerinde süzüldüğü hafızasının bir parçasıydı.

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi