Bir Maceradır Okumak
Kitaplık: İsmail Kaynar
Fotoğraf: Ahn Nguyen
1-Nasıl Okudum?
İlkokula beş yaşında başladım. O zamanlar altı yaşından önce zinhar hiç kimse okula
alınmazdı. Lakin okul müdürü Bayram hoca (sonradan benim öğretmenim olacaktı) benim
gözümdeki zekâ parıltısını görür görmez “bu çocukta iş var” diyerek okula başlamama karar
vermişti. İşin kötü tarafı, gözümdeki parıltının arkasında yatan yaramaz çocuğu görememiş
olmasıydı. Nitekim iki ay sonra, henüz fiş defterimin yarısını bile doldurmamışken okul
bahçesindeki ağaçtan düşüp kolumu kırdım. Bir ay sonra tam iyileştim derken bu kez evde
merdivenden düşüp aynı kolu tekrar kırdım. İyileşmem epey geç oldu bu defa. Aylar sonra
okula tekrar döndüğümde artık sınıfımdaki herkes okumayı öğrenmişti. Musa öğretmenim,
onlara yetişemeyeceğime hükmederek benim sınıfta kalmama karar vermişti. Bu olay benim
hayatımın yönünü değiştiren ilk önemli olaydı. Onun bana ne kadar büyük bir iyilik yaptığını
öğretmenliğe başladığım zaman fark etmiştim. Zira okuma öğrenmeden sınıfı geçen
öğrenciler bir daha asla kendi sınıfının seviyesine çıkamıyordu. Yıllar sonra beni sınıfta
bırakan öğretmenimle aynı okulda çalışma mutluluğu da yaşadım ve benim için inanılmaz bir
deneyimdi bu.
Okuma maceram bir yıl gecikmeli başladı böylece. Ertesi sene okumayı söktüğüm zaman
benim için hayat yeni bir evreye girmişti. Bunu o zamanlardan hissediyordum. Zira okurken
aldığım keyfi başka hiçbir şeyden almıyordum. Okumak, okurken kendi başına olmak, kitabın
içine girmek, hayallere dalmak benim için dışarıda oyun oynamaktan bile daha eğlenceliydi.
Elbette oyun da oynuyordum ama oynarken aklım hep kitaplarda kalıyordu. Bu yüzden
bulunduğum her ortamda hemen eve dönüp kitaplarımın başına geçmek için fırsat
kolluyordum. Kitaplar azdı ve okuma iştahım günden güne artıyordu. Tam da o zamanlarda
kasabamızdaki kütüphaneyi keşfettim. Benim için aya ayak basmak gibi bir şeydi bu. Uzun
John Silver’ın peşinde koştuğu hazineyi bulmuştum.
Kasabamızdaki halk kütüphanesi çok zengin değildi ama benim okuma iştahımı giderecek
kadar kitap vardı. Okuldan sonra oraya gidip okurdum, hafta sonu tatilinde sabahtan
damlardım, yaz tatillerini iple çekerdim. Çünkü akşama kadar bir kitap bitirir, akşam da
yanıma bir tane alıp onu da evde bitirirdim. Öylesine şevkliydim ki kitaptan dergiye,
bibliyografyadan ansiklopediye bulduğum her şeyi büyük bir merakla inceleyip okuyordum.
Evde kendime bir okuma köşesi yapmıştım. Yaz boyu bütün zamanımı orada geçirirdim.
Kışın ise bütün aile vaktini ortak yaşam alanında geçirdiği için çok zorlanırdım. Çünkü ses
olan ortamda okuyamıyordum, yoğunlaşamıyordum. Bu yüzden sobaya yakın bir yere
kıvrılıp, kulaklarımı tıkayarak okumaya çalışırdım.
Liseye giriş sınavlarında yatılı okulu kazanmam hayatımın yönünü değiştiren ikinci büyük
olay oldu. Hayatı tek başına öğrenmenin küçük bir provası gibiydi yatılı okul. Kalabalıktasın
ama tek başınasın. Büyük bir topluluğun üyesisin ama birey olarak her şeyden sorumlusun.
Başarı da başarısızlık da kendi çabanla oluyor orada. Çünkü hiçbir şeyin bahanesi yok.
Açıkçası ben yatılı okulu en verimli şekilde değerlendirenlerden biri olduğumu rahatlıkla
söyleyebilirim. Sınava hazırlanıldığı için gereği gibi çok okuyamasam da bulduğum her boş
vakti okuyarak değerlendirdim. Sabah ve akşam etütlerinde sınıfta okudum, okuldan sonraki
boş zamanlarda bahçede okudum, gece yat yoklaması alındıktan sonra büyük ütü masasının
orada ve bavul odasında okudum. Sesli ortamda okuyamama sorunumu da yavaş yavaş burada
aştım.
Üniversiteyi memleketimden çok uzakta, Van’da okudum. Hayatımın en güzel ve huzurlu
günlerini de orada geçirdim. Belirli bir okuma zevki ve rutini geliştirdim. Rastgele okuma
dönemi sona erdi. Artık bilerek ve hedef gözeterek okuma yapıyordum. Okula her gün bir
kitap götürür, boş saatlerde ya da sıkıcı derslerde okurdum. Evde zaten sınırsız bir okuma
imkânı vardı. Bu sayede fikri altyapımı oluşturan kitapların tamamını birkaç kez
tamamlamayı başardım.
Öğretmenlik yaptığım ilk yıllarda çalıştığım köyde elektrik sorunu vardı. Bu sorunu çözmek
için kutular dolusu mum alıp sabahlara kadar mum ışığında okuma yapardım. Sonrasında,
tayinimin çıktığı yeni okullara servisle gidiş geliş yaparken yolda mutlaka okumaya çalıştım.
Hakeza, öğle aralarında, boş derslerde ve sıkıcı seminerlerde bulduğum fırsatları iyi
değerlendirdim. Evlenip çocuk çoluğa karışınca ise elbette sorumluluklar artıyordu ama bir
miktar azalsa da okumak için boş vakit bulma konusunda hiç sıkıntı yaşamadım.
Şimdilerde ise hayatımda en çok kitap okuduğum zamanlarını yaşıyorum. Çocuklar büyüdü.
Evde geç vakitlerde ve sabah erken vakitte okuma yapıyorum. Mesaim de okumaya müsait
olunca en çok sevdiğim şeyi yapıyor ve okuyorum. Boşa harcayacak vakit bulamıyorum.
2-Niçin Okudum?
İlkokulda ve ortaokulda okumamı yönlendiren güç sadece meraktı. Bunca kitabın içinde
nelerin anlatıldığını merak edip sürekli incelerdim. Bu sayede hiç farkında olmadan yazı
türleri hakkında da hayatımın çok erken bir döneminde çok faydalı şeyler öğrendim.
Biyografiler, gezi yazıları, bilimsel kitaplar, mektuplar, günlükler, anılar, romanlar, hikâyeler,
fıkralar, efsaneler, denemeler, gazete yazıları, siyasi kitaplar, dini kitaplar, şiirler vesaire…
Bunların her birinden en az bir tane örnek mutlaka okumuşumdur bu dönemde. Hatta bir ara
ansiklopedi ve sözlük bile okumuştum.
Lise yıllarımda yeni tanıştığım dini kitapları su içer gibi okudum. Ne kadar çok ihtiyacım
varmış meğer! Bunu fark ettiğimde kendimi bir yol ayrımında buldum. Ya bu kitaplara sarılıp
hayatımı ve ahiretimi kurtaracak bir yola girecektim, ya da bunları sadece okuyup geçerek
dünyanın zevkine sefasına dalacaktım. Ben de birinciyi seçtim ve bundan sonraki
okumalarımı bu yönde belirledim. Fikri dünyamın altyapısını oluşturacak pırlanta gibi
kitapları okumaya yöneldim. Tamamını aklımda ve gönlümde sağlam bir zemine oturtacağım
noktaya kadar başka fikirde kitaplara bakmadım. Sonrasında (yani sarsılmaz bir fikri temelin
üstüne inşa ettiğim fildişi kulemi tamamladıktan sonra) başka fikirlerin anlatıldığı kitaplara
yöneldim. Onları da okurken, en başta bu fikrin yanlış olduğu önyargısıyla değil, daha çok
ben bu fikirden ne öğrenebilirim düşüncesi ile okudum ve bu sayede okuduğum her kitaptan
ziyadesiyle faydalandım. Hala da aynı yörüngede okumalarıma devam etmekteyim.
Bu arada, edebiyat okumalarına da asla ara vermedim. Roman, öykü ve şiir okumaya devam
ettim. Bu hususta da kendimi epey geliştirdim, okuma çemberimde zamanla belirli bir
seviyeyi yakaladım ve etrafımda seçici geçirgen bir atmosfer oluşturmayı başardım. Kendime
göre bir okuma kalitesi standartlarım var artık.
3-Ne Zaman Okudum?
Sabah güneş doğmadan önce, gece uyumadan önce, öğle arasında, boş derslerde,
teneffüslerde, hastayken, tatildeyken, seyahatteyken…
4-Nerede Okudum?
Evde, okulda, parkta, otobüste, misafirlikte, kampta, yurtta, bahçede, tarlada, C-19’da, 27’de,
22’de, 13’te, kütüphanede, durakta, sokakta, kaldırımda…
5-Ne Okudum?
Bana okumayı sevdiren ve bu yaşıma kadar bunca kitap okumama sebep olan ilk kitabın “Cin
Ali ile Berber Fil” olduğunu söylesem şaşırır mısınız? Evet, okumayı yeni söktüğümde
başladığım Cin Ali külliyatının en önemli ve en harika eseriydi bu. İlk defa okuduğumda
gülmekten yerlere yatmıştım. Sonrasında belki yüzlerce defa okudum. Her okuduğumda
tekrar güldüm. Aileme, arkadaşlarıma okudum. Herkese anlattım. Canlandırdım. Ezberledim.
Sonra ise kendi kendime şöyle dedim: Eğer okumak böyle keyifliyse ben bunu bir daha
bırakmam. (Yani, tam olarak hatırlamıyorum ama kesin demişimdir. Yoksa bunca zahmete niye gireyim, değil mi ama?)
İlkokulda (halk kütüphanesini keşfedene kadar), mütevazı sınıf kitaplığımızdaki kitaplarla yetinmek zorunda kaldım. Dördüncü sınıftayken (Bayram öğretmenimin teşviki ile) ilk defa kendime bir kitap satın aldım ve böylece şimdiki kütüphanemin de ilk temelini atmış oldum.
Bu dönemde masal kitapları, hikâye kitapları ve çocuklar için kısaltılmış dünya klasiklerini
okudum. Çok kısaydı bunlar. Sefiller bile elli sayfaydı, o derece kısa.
Kütüphaneden okuduğum ilk kitap da Kaşağı idi. Ömer Seyfettin ile orada tanışıp bütün
öykülerini okudum. Türk edebiyatının en önemli yazarlarının kitaplarının çok büyük
çoğunluğunu da ortaokuldayken okudum. Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik
Halit gibi büyük yazarların neredeyse tamamını ve diğer Türk yazarların da en az bir kitabını
bu dönem okudum. Yine o dönemden aklımda kalan ve beni çok etkileyen bir başka yazar
Jules Verne. Onun en az otuz kitabı vardı kütüphanede ve hepsi de efsane Ferid Namık
Hansoy çevirisiydi. Şimdi maalesef o kütüphanenin yerinde yeller esiyor.
Lise ve üniversitede (yukarıda bahsettiğim gibi) daha çok dini kitaplar okudum. Ama
edebiyatı da boş vermedim. Peyami Safa bu dönemin en büyük kazanımıdır benim için. Zira
bazılarını birkaç kez olmak kaydıyla bütün kitaplarını okudum. Cengiz Aytmatov da hakeza
öyle. Yine bu dönem benim şiir okumayı sevdiğim dönemdir. Attila İlhan, Orhan Veli, Oktay
Rifat, Nazım Hikmet gibi büyük şairlerin şiirlerini okudum, ezberledim, defterlerime yazdım,
onlara özenerek kalitesiz şiirler bile yazdım. Ama benim asıl şiir sevgim Monna Rosa şiiriyle
tanıdığım Sezai Karakoç sayesinde oluşmuştur. (Bunu daha önceki Lapsus yazılarımdan birinde anlatmıştım: Siyah Güller Ak Güller. Oraya bakabilirsiniz.) Ayrıca bu dönem benim Divan edebiyatı ile tanışma dönemim oldu. Kendisi dostlarını en hızlı satanlar listesine girdiği günden beri adını ağzıma alarak ağzımı kirletmek istemediğim bir şahıs (divan edebiyatını sevdiren adam olarak da anılır, pardon, adam dedim yanlışlıkla) sayesinde divan edebiyatından pek çok şiir okudum. Fevkalade bir dönemdi benim için.
Öğretmen olduktan sonra meşguliyet arttı ve okumalarım biraz kısıtlandı. Buna rağmen bu dönemde yepyeni yazarlar ve muhteşem kitaplarla tanıştım. Hepsini tek tek sayamayacağım ama benim okuma standartlarımın yönünü değiştiren, biri Türk edebiyatından, diğeri İtalyan edebiyatından iki kitabın ismini zikretmeden geçemeyeceğim. Kemal Tahir’den Devlet Ana ve İtalo Calvino’dan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu. Bu iki kitap, onları bitirdikten sonra uzun süre kafamın içinde benimle dolaştı. Biri anlatım tarzı, bakış açısı ve derinliğiyle, diğeri ise konusu ve farklı kurgusuyla beni sarsmıştı. Onlar sayesinde edebiyatın sınırlarını zorlayan, yeni ve orijinal ürünler ortaya koyan yazarlar aramaya başladım. Ve buldum da. Onları da saymak isterdim ama yerim dar. Fakat eğer “Keşke elimde bir kılavuz olsa, neyi ne zaman okuyacağımı bana anlatsa ve bana yol ve yöntem gösterse” diyorsanız o zaman size böyle bir kılavuz kitap tavsiye edebilirim.
6-Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
Selim İleri edebiyatımızın yaşayan en büyük ve önemli yazarlarından biri. Roman, öykü, senaryo, deneme, eleştiri türlerinde çok sayıda eser vermiş, roman ve öyküleriyle ülkemizin kayda değer pek çok ödülünü kazanmış büyük bir edebiyatçı. Onun hazırladığı Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, 1874-1980 yılları arasında basılmış kitaplar arasından seçilmiş 230 kitabı kapsayan geniş bir değerlendirme kitabı. Yani Türk edebiyatının ilk roman denemelerini de kapsıyor, yakın döneme ait büyük romanları da. Yazar, kitapları değerlendirirken objektif olmaya özen göstermiş. Romanın beğenmediği yönleri yahut aksayan yönleri varsa onları mutlaka belirtmiş. Ayrıca yer yer romanı değerlendirirken yazarın diğer romanlarıyla ve başka yazarların romanlarıyla da kıyaslamalar yapmış. Kısa özetler, alıntılar, başka eleştirmelerin değerlendirmeleri, kendi yazdığı başka değerlendirmelerle zenginleştirmiş. Yazar sanki sizinle sohbet ediyor. Şöyle düşünün; Selim İleri ile oturmuş çay içiyorsunuz, bir ara siz “Selim abi, şu romanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşsunuz, o da başlamış anlatmaya. Aynen öyle başlıyor ve bitiyor. Akademik tarzda bir inceleme kitabı olmadığı için herkesin rahatlıkla okuyup anlayabileceği sade bir kılavuz olmuş. Açıkçası ben çok istifade ettim.
Kılavuzda bazı yazarların sadece bir tane, bazı yazarların ise birden fazla kitabı var. Bu sayede aynı yazarların kitapları arasındaki farklılıkları da görebiliyorsunuz. Bir de her değerlendirmenin sonuna o kitaptan bir paragraf alıntı yapılmış. Böylece yazarın tarzı da kısmen hissettirilmeye çalışılmış. Edebiyatımızın yüz yılında neler olmuş topluca görmek isterseniz bu kitap size çok iyi bir fikir verecektir. Vesselam.
7-Benim Kılavuzum
Şu kısmı yazmayacaktım ama çok imrendim, ben de şuracığa Türk edebiyatından okuduğum en iyi romanların yazayım. Belki ilgilisine bir fikir verir.
1- Devlet Ana – Kemal Tahir
2- Yalnızız – Peyami Safa
3- Tutunamayanlar – Oğuz Atay
4- Yaban – Yakup Kadri Karaosmanoğlu
5- İnce Memed – Yaşar Kemal
6- Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar
7- Ölmeye Yatmak – Adalet Ağaoğlu
8- Ateşten Gömlek – Halide Edip Adıvar
9- Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan
10- İsa’nın Güncesi – Melih Cevdet Anday