İNSAN OL/MA/MAK

İNSAN OL/MA/MAK

Kitaplık: İsmail Kaynar 

 

 

Bir şey haddini aşarsa zıddına inkılap eder. Tasavvufta bir kaide olarak zikredilir. İmam Gazali’ye ait olduğu söylenir. Sınırlarını zorlayan her şeyin bir gün tam tersine döneceğini ifade eder. Aslolan orta yoldur. Aşırıya gitmek daima tehlikelidir. Dini, siyasi, felsefi bütün fikirler için aynı tehlike söz konusudur. Birazdan bahsedeceğim romanda haddini aştığı için zıddına dönüşen değil de bilerek tam tersi bir kişiliğe bürünen şahsın durumundan bahsedeceğim. Ama önce romanın genel hatlarıyla özetini vermem gerek.

 

Nazi ve Berber, bir dönüşüm romanı

  • *Max Schulz, gayrimeşru ama ari bir Alman olarak doğar.
  • *Aynı gün aynı mahallede Yahudi bir berberin oğlu Itzıg Finkelstein doğar.
  • *Max’ın annesi Alman bir berber ile mecburen evlenir, Max üvey babasını hiç sevmez.
  • *Max ve Itzıg beraber büyürler ve her ikisi de babalarının çırakları olurlar.
  • *Max büyüyünce, sevmediği üvey babasına inat Itzıg’ın babasının dükkânında çalışmaya
  • başlar.
  • *Almanya’da Nazi Partisi iktidar olur ve Yahudilere karşı operasyonlar başlar.
  • *Yahudiler evlerinden atılır, işlerinden atılır, dükkânları kapatılır ve yağmalanır, hala işleyen
  • dükkânlardan kimsenin alışveriş yapmaması sağlanır, düşman ilan edilir, gazetelerde her gün
  • aleyhlerinde yazılar yayınlanır, adeta şeytanlaştırılır.
  • *Max, ari bir Alman olarak bütün bu olanlardan etkilenir, Nazilere katılır ve SS subayı olur.
  • *Yahudiler toplanıp kamplara gönderilmeye başlanınca Max aktif olarak görev alır.
  • *Kendi elleriyle binlerce insan öldürür, birçoğuna işkence eder, kaçanların peşine düşer.
  • *Bu arada Itzıg ve ailesini de hiç umursamadan katleder.
  • *Savaş bitip her şey tersine döndüğünde kamptan kaçıp Polonya ormanlarında saklanır.
  • *Ormanda saklandığı evdeki Polonyalı yaşlı kadının işkencesine uğrar.
  • *Bir yolunu bulup ülkesine ve mahallesine geri döner.
  • *Ülkede SS subayları yakalanıp savaş suçlusu olarak yargılanmaktadır ve Max bundan kaçmak için çareler arar.
  • *Bir anda kendini Itzıg’ın babasının yıkılan berber dükkânında bulur ve kendini Itzıg olarak tanıtır.
  • *O artık Yahudi düşmanı Nazi subayı Max Schulz değil atadan ari bir Yahudi olan Itzıg Finkelstein’dir.
  • *Hayır, Itzıg rolü yapmaz, tamamen Itzıg’in kendisine dönüşür, kampta yaşadıklarına ve nasıl hayatta kaldığına dair hikâyeler anlatır, İbranice öğrenir, Tevrat okur, insanlara vaaz ve nasihatte bulunur.
  • *Yeniden berber dükkânını açar ve kamptan kurtulmuş biri olarak çevresinde saygı görür.
  • *İşlerin böyle devam edeceğini düşünürken kendini, İsrail devletinin kurulmasına yardım eden bir örgütün içinde bulur, oranın en ateşli destekçilerinden biri olur.
  • *Bir gün bütün Yahudilerin vaat edilmiş topraklarda buluşması gerektiğini bildiren çağrı kendine de ulaşır.
  • *Her şeyi geride bırakarak bir gemiyle Filistin topraklarına ayak basar.
  • *İsrail devleti ilan edilince maddi ve manevi olarak onun en büyük destekçisi olur.
  • *İsrail’de de bir berber dükkânı açar ve çok para kazanır, hatta evlenir.
  • *Anlattıklarından şüphelenerek onun Max Schulz olduğunu iddia eden biri çıkar ama onu ustalıkla bertaraf eder.
  • *Bir gün Yahudi olarak ölür ve İsrail topraklarına gömülür.
  • Edgar Hilsenrath’ın kısmen otobiyografik olaraksayılabilecek romanı Nazi ve Berber. Yazar holokosttan kurtulmuş, daha sonrasında bu konuda kitaplar yazmış biri. En meşhur kitabı da bu. Yazar burada, olayları Yahudi düşmanı bir Nazi’nin dilinden anlatarak çok zor bir yolu seçmiş. Ama onun psikolojisini çok başarılı bir şekilde aktarmış. Şimdi en baştan itibaren Max’in dönüşümünü irdeleyelim.

 

Güç sarhoşluğu

Max, gayrimeşru bir çocuk olmanın dezavantajını çok acı bir şekilde yaşıyor. İtilip kakılıyor, hor görülüyor, aşağılanıyor, eziyet görüyor. Sonrasında bütün bu sıkıntılara (annesinin mecburen evlenmesiyle) üvey evlat olmanın sıkıntısı da ekleniyor. Çünkü üvey babası faşist ve zorba bir adamdır. Max’i ve annesini her gün dövüp, onlara hakaret ediyor. Böylece gençliğine kadar bu aşağılık psikolojisi Max’in iliklerine kadar işliyor.

Itzıg’in babası ise yanında çalışmaya başladığında ona, oğlundan farklı bir muamele yapmıyor. Bu durum Max’in hoşuna gidiyor, hatta onları kendi ailesi gibi görmeye başlıyor. Fakat içinde tohum halinde bulunan ve üvey babasının tavırlarıyla dallanıp budaklanan faşist duygular, Nazi partisinden kişilerle tanıştığında iyice ortaya çıkıyor. Bütün o ötekileştirme, şeytanlaştırma propagandalarından ziyadesiyle etkileniyor. Ona iyi davranan, ailesi gibi gördüğü insanlara karşı bile büyük bir hınç ve öfkeyle bakmaya başlıyor. Burada birkaç unsur ön plana çıkıyor. Partinin uyguladığı propagandanın gücü (Göbels kuralları), devletin bütün kurumlarını ele geçirmiş olmanın verdiği güç sarhoşluğu, bütün ülkeye yayılan korku iklimi. Bütün bunlar Max’in bünyesinde ciddi değişimlere sebep oluyor. Aşağılık psikolojisinden kurtuluşunun yan etkisi olarak şiddet duygusu açığa çıkıyor. Ve böylece Max bir canavara dönüşüyor.

SS subayı olduğunda artık binlerce kişinin katilidir. Bundan hiç gocunmaz, hatta cinayetlerinden övgüyle bahseder çünkü güç hala Partinin elindedir. Trenlerle kamplara gönderilen insanların bir kısmı yollarda katledilirken Max bir gün Itzıg ve ailesiyle karşılaşır. Hiçbir acıma duygusu göstermeden onları katleder. Çünkü onun bir amacı vardır. Onlar partinin ve yüce reis Führer’in düşmanıdır. Ve düşmanı yok etmek için her yol mubahtır. Bu amaç doğrultusunda Polonya’daki kamplarda yüzbinlerce insanın öldürülmesinde bir beis görmez. Çünkü dava kutsaldır, reis kutsaldır, Parti kutsaldır ve kabul etmeyen herkes düşmandır.

 

Düşmanına dönüşmek

Savaş bittiğinde kamptaki askerlerin bir kısmıyla birlikte kaçar. Polonya ormanlarında bir kulübede yaşlı bir Polonyalı kadının yanında saklanmaya başlar. En başta kadın ona iyi davranır. Ama sonrasında Max’e çeşitli işkenceler yapmaya başlar. Yazar burada müthiş dönüşümün ilk sinyallerini veriyor bize. Max, daha birkaç gün önce çok kudretli bir SS subayı iken, birinin yaşaması ya da ölmesi onun iki dudağı arasında iken, bir anda yaşlı bir kadına karşı gelmeye bile gücü yetmeyen aciz bir yaratığa dönüşüyor. Aylarca bu eziyete razı oluyor çünkü artık gücü yoktur ve gençliğindeki aşağılık haline geri dönmüştür. Bütün zorbaların bir günde nasıl dönüşeceğini fevkalade bir örnekle çok başarılı bir şekilde anlatmış yazar.

En çok dikkatimi çeken ve beğendiğim bölümlerden biri de burası oldu. Memleketine döndüğünde ortam değişmiştir. Parti yıkılmış, savaş bitmiş, reis intihar etmiştir. SS subayları savaş suçlusu olarak aranmaktadır. Max’in ne yapacağına dair hiçbir planı yoktur. Tek planı saklanmaktır. Ama saklanacak bir yer bulamaz. Hem saklansa bile birileri tarafından ihbar edilme ihtimali vardır. Çünkü daha önceden Yahudileri ihbar eden insanlar şimdi de Nazileri gördükleri yerde ihbar etmektedir. Itzıg’in yıkılmış berber dükkânına geldiğinde hasbelkader kendini Itzıg olarak tanıtır ve bir anda kafasında bir ampul yanar. O anda karar verir. En iyi saklanma şekli göz önünde olandır. Ve artık o dakikadan itibaren Max ölmüştür, onun yerinde artık Itzıg vardır. Yazar buradaki dönüşümü de harika işler. Bir yandan Yahudi nefretini hala içinde barındırırken bir yandan da saf bir Yahudi gibi davranmak zorundadır. Profesyonel bir ikiyüzlülükle olmadığı bir şey gibi görünmenin ustası olmuştur. Zamanla bu rolüne iyice alışır. Hatta en azılı Nazi düşmanı kesilir. Bu sayede Yahudi örgütlerine girer. Orada itibar görür çünkü ölüm kamplarından kurtulmuş bir kahramandır. Ama buna rağmen küçüklüğünden beri içine yerleşmiş aşağılık psikolojisini atamaz. Kahramandır ama korkaktır. İnsan olmakla insan olmamak arasında bocalayan zavallı bir yaratıktır.

Hiç istemese de bir gün Filistin’e göçmek zorunda kalır. Her şeyini geride bırakarak hiç bilmediği bir yere, hiç sevmediği insanların içine gitmek ona çok zor gelir. Ama hayatta kalabilmek için büründüğü ikiyüzlü kimliğini devam ettirmeye mecburdur. Onun için artık Almanya defteri kapanmıştır. İsrail devleti kurulunca yine bir kahraman muamelesi görür. Yahudiliğini iyice pekiştirmek için İbranice öğrenir (tiksintiyle), sinagoglara gider (nefretle), hatta Yahudi bir kadınla evlenir (istemeyerek). Bu riyakâr yaşam onu zorlasa da bir noktadan sonra iyice alışır. Berber dükkânları açar. Zengin olur. Mal mülk edinir. Soysuzluğunun ve aşağılığının bütün gereklerini yerine getirir. Ve sonunda zıddına inkılap etmiş biri olarak ölür.

Kitabı ana hatlarıyla özetledim ama anlatmadığım yerlerde çok daha ilginç ve dikkat çekici bölümler var. Kitap bize bir dönüşümün hikâyesini anlatırken arka planda savaşı, savaş suçlarını, holokostu, İsrail’in kuruluşunu ve daha pek çok konuyu ince detaylara girmeden aktarıyor. Bir dönemin şahitliğini yaptırıyor bize yazar.

 

Konusu kadar tekniği de ilgi çekici

Konusu dışında kitabı okunur kılan en önemli iki özelliği var. Birisi, yukarıda değindiğim gibi, Yahudi bir yazar tarafından bir Nazi subayının dilinden yazılmış olması. Diğeri ise tercih ettiği kısa cümleli üslup. Yazar uzun uzun cümleler kurmamış. Kısa ve net aktarmış her şeyi.

Yani “Bu, böyle. Bu kadar. Daha fazla uzatmaya gerek yok.” demiş. Bence harika bir tercih olmuş. Okuyanlar görecektir. Özellikle bazı bölümler uzun cümlelerle anlatılsaydı bu kadar etkili olmazdı.

Ezcümle; aşırıya giden her şey istese de istemese de bir gün zıddına dönüşüyor. Ve bütün zalimler bir gün aynı akıbete uğrayacaktır. Adetullah böyledir. Vesselam.

Denizi olan şehirde yaşamayı çok istedi, nasibine adında deniz olan şehir düştü. Bu hasreti hep dile getirdi. Mesela şu: "denizleri içtim lavlarım aktı nehirlerce"

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi