
BÜTÜN CÜMLELERİN ÖZNESİ
Hikaye: İsmail Kaynar
Fotoğraf: Marie Eve Beaulieu
-Sümeyra Gelir’in sonsuz hatırasına hürmetle.-
Sümeyra, o sabah her zamankinden erken uyandı. Sümeyra, yataktan kalkarken bacağındaki ağrıyı, dişlerindeki sızıyı hissetti.
Sümeyra, of çekti içinden, of yine kriz gelmiş uykumda!
Sümeyra buna bir türlü alışamamıştı, önceden sadece uyanıkken gelen krizler artık uykusunda da gelir olmuştu.
Sümeyra, krizin bu mutlu gününü zehir etmesine izin vermeyecekti.
Sümeyra banyoya geçti, aynaya baktı, gergin ve acı dolu yüzünü gördü, ağzının kenarında krizden kalma salya kalıntılarını temizledi, yüzünü yıkadı, saçlarını toparladı, kasılmaktan ağrıyan bacaklarını sürüyerek mutfağa gitti.
Sümeyra kendisi için çay koydu, kardeşleri için yumurta kaynattı, ekmek kızarttı, ikisine tereyağı (büyük oğlan için), ikisine çikolata (küçük oğlan için) sürdü, iki bardak süt koydu sofraya, birine şeker atıp karıştırdı (küçük oğlan için), yumurtalardan birini kaynayan sudan çıkardı (büyük oğlan için), diğerini üç dakika daha kaynattı.
Sümeyra sandalyeye oturup dinlendi, uyanalı yarım saat olmuştu ama yorgundu, dünyanın bütün yükünü taşıyan on beş yaşındaki omuzlarını ovaladı.
Sümeyra, kardeşlerini uyandırmaya gitti, sere serpe yatan iki küçük oğlanı seyretti biraz, sonra vazgeçti uyandırmaktan, kıyamadı, az daha uyusunlar dedi, ana yüreği işte diyerek güldü kendi şakasına, annem duysaydı o da gülerdi.
Sümeyra mutfağa geri döndü, bir bardak çay koydu kendine, bir lokma ekmek attı ağzına, yutamadı, boğazında düğüm düğüm oldu lokma, bir kaç yudum çayla yutabildi ancak, iştahı kesildi, zaten annesi gittiğinden beri yemeğe hepten küsmüştü.
Sümeyra telefona gelen mesaja cevap yazdı, kalktım baba, kahvaltı hazırlıyorum, hayır birazdan kaldıracağım, evet dokuzdaki otobüse yetişiriz, ben haber ederim.
Sümeyra kardeşlerini öperek uyandırdı, biraz daha uyumak için nazlandıklarında onları gıdıkladı, kalkmak istemediklerinde onlara sihirli kelimeleri söyledi, kalkın çabuk bugün anne günü.
Sümeyra yataktan fırlayıp boynuna atılan kardeşlerine sımsıkı sarıldı.
Sümeyra büyük oğlanı kaldırmak istedi, yapamadı, ne ara kocaman adam oldun sen dedi.
Sümeyra küçük oğlanı kaldırdı, yanağından öptü, onun sen bizim küçük annemizsin sözüne güldü, gülümsemesi yüzünde dondu, bu acı gülüşün gölgesi dudağından yüreğine doğru düştü.
Sümeyra kahvaltıdan sonra kardeşlerine bayramlık kıyafetlerini giydirdi, saçlarını tarayıp güzel kokular sürdü.
Sümeyra, en son kendi hazırlandı, her şeyi her zaman en son kendisi için yapmaya alışmıştı, ilk önce kardeşlerini düşünür, ne yaparsa ilk onlar için yapardı.
Sümeyra, annesinin seveceği en güzel kıyafetlerini giydi.
Sümeyra annesinin yaptığı gibi saçlarını arkada topladı.
Sümeyra, annesinin tokasını taktı, annesinin elinin değdiği tokayı saçlarında hissetmek ona iyi geliyordu.
Sümeyra, krizin yüzünde bıraktığı o acı dolu ifadeyi kapatsın diye biraz pudra sürdü, çünkü annesi bilirdi, çünkü annesi anlardı hemen ve anlayınca da üzülüp ağlardı.
Sümeyra, bu mutlu günde annesini ağlatmak istemiyordu, en azından üzülüp ağlamasın, bizi gördüğünde sevinçten ağlamasına katlanabilirim ama diğerine…
Sümeyra otobüste kardeşlerini yan yana oturttu, kendisi tekli koltuğa geçti.
Sümeyra başını cama yaslayıp düşünceye daldı, annesine anlatacaklarını düşündü; derslerim iyi gidiyor, deneme sınavı olduk, geçen seferkinden daha iyi yaptım, arkadaşımla tartıştım ama hata bendeydi, özür diledim ve barıştık, bir arkadaşımın annesi sarma göndermiş sınıfa, seninkiler kadar güzel değildi, hem ben senin elinin değmediği sarmayı nasıl beğenirim, keşke sen yanımda olsan, birlikte yapsak sarmayı, kesin çok muhteşem olurdu, birlikte yaptığımız her şey gibi…
Sümeyra başını salladı, hayır dedi, bunları söylersem mutlaka ağlar, acaba komşulardan mı bahsetsem, yoksa onu mu anlatsam, onu, başka kime anlatabilirim ki zaten, yan sınıfta biri var anne, adını sorma, birisi işte, teneffüslerde görüyorum, hep bana bakıyor, o zaman tuhaf bir şeyler oluyor bende, hayır kriz gibi değil, ama benziyor, kalbim karıncalanıyor sanki beynim kelebekleniyor, karnımın içinde atlar koşuyor, kanım nehirler kadar coşkun akıyor, ne olduğunu bilemiyorum, keşke sen yanımda olsan, sabah kadar konuşsak, bana neler olduğunu anlatsan anne, bana neler oluyor, sensiz neler yaşıyorum ben…
Sümeyra, otobüsün aniden fren yapmasıyla başını cama çarptı ve o anda geceleyin gördüğü rüyayı hatırladı.
Sümeyra, yemyeşil çimenlerle masmavi bir gökyüzüyle kaplı geniş bir düzlükte yürüyordu, yeşilin bu kadar yeşil, mavinin bu kadar mavi olduğunu hiç görmemişti, ileride koşuşturan bebekler gördü, hepsi kızdı, hepsi sanki birkaç günlüktü ama yürüyorlardı, koşuyorlardı, oyun oynuyorlardı, konuşuyorlardı, sonra Sümeyra’yı gördüler ve onu da çağırdılar, Sümeyra onlara doğru giderken başını cama çarptı, şaşırdı, onlarla arasında camdan bir duvar vardı, bebekler hala onu çağırıyorlardı ama o gidemiyordu.
Sümeyra bu rüyayı da anlatacaktı annesine, o bilirdi ne anlama geldiğini, her şeyin en iyisini bildiği gibi.
Sümeyra, kulelerin yanından geçerken onu annesinden ayıran yüksek ve kalın duvarlara baktı, üstündeki dikenli tellere, ellerinde tüfeklerle bekleyen nöbetçilere baktı.
Sümeyra annesinin burada olduğuna hala inanamıyordu, neden bunu sana yapıyorlar anne, bin defa sorup bin defa cevabını alamadığı soruydu bu, neden bunu bana yapıyorlar anne, anne bize…
Sümeyra devasa demir kapıdan geçti, demir parmaklıklı turnikeden geçti, metal detektöründen geçti, üst aramasından geçti, retina taramasından geçti, başka bir demir kapıdan, sonra bir başkasından daha geçti, kuzular gibi kendini takip eden kardeşlerinin ellerinden tutarak büyük görüşme salonuna girdi.
Sümeyra’nın gözleri karardı, hiçbir şey göremedi bir an, kardeşlerinin ellerini bırakarak koştukları yöne baktı.
Sümeyra o zaman annesini gördü.
Sümeyra bugün ilk defa gerçekten gülümsedi.
Sümeyra’nın yüzü aydınlandı, kalbi duruldu, acıları hafifledi, her derdine derman annesinin yüzüne baktı huzur içinde.
Sümeyra, sabahtan beri tembihlediği halde gürültü yapan kardeşlerini azarladı, onları kenara çekti, bırakın artık ben de sarılayım dedi.
Sümeyra annesine sarıldı, sıcaklığını hissetti, kokusunu aldı, gözyaşlarından öptü, saçlarında gezinen ellerinin şefkatini duydu, nefesinin sıcaklığıyla ısındı.
Sümeyra anlattı sonra, planladığı şeylerin çoğunu konuşamadı ama anlattı, hep anlattı, susmak istemedi, bir daha hiç konuşamayacaklarmış gibi konuştu hep.
Sümeyra konuştukça açıldı, açıldıkça rahatladı, rahatladıkça mutlu oldu.
Sümeyra anonsu duyunca yerinden hopladı, görüş bitti, nasıl biter, bu kadar çabuk mu, daha anlatacaklarım bitmedi, özlemim dinmedi, anne hasreti yarım saatte biter mi?
Sümeyra söz vermişti ama tutamadı, ağladı.
Sümeyra annesine sarıldı.
Sümeyra annesini kokladı, son defa olduğunu bilmeden onun kokusunu içine çekti, son kez gözlerinden öptü, son kez ellerini saçlarına sürdü.
Sümeyra onu bırakmak istemiyordu, görevliler gelip zorla ayırana kadar sarıldı annesine.
Sümeyra, annesi demir parmaklıkların arkasında kaybolana kadar baktı annesine, son kez, son bir bakışla…
Sümeyra günlerce kendine gelemedi, aklı sürekli annesindeydi, onu düşünmekten hayatın olağan akışı içinde yapması gerekenleri bile unutuyordu.
Sümeyra yorulmuştu yaşamaktan, on beş yaşındaki bedenine yüklenen yüz yıllık dertlerden yorulmuştu.
Sümeyra taşıyamıyordu hiçbir şeyi, bu acıları, bu sorumlulukları, bu istekleri, bu hastalığı, hatta ruhunu bile taşıyamıyordu, bıkmıştı, yorulmuştu, bu manevi yorgunluk dinlenmekle geçmezdi, ama bu gece yine de gitti yatağına, bedenindeki yorgunluk bir nebze azalsın diye.
Sümeyra yatarken bacağında bir gerginlik hissetti, yine kriz gelecek diye düşündü ama hemen uykuya daldı ve yine aynı rüyayı gördü.
(Sümeyra yemyeşil çimlerin üstünde yürüyordu.)
Sümeyra derin derin solumaya başladı.
(Sümeyra karşıda oynayan bebekleri gördü.)
Sümeyra’nın kasılan bacakları yorganı üstünden düşürdü.
(Sümeyra bebeklerin onu çağırdıklarını duydu.)
Sümeyra’nın kolları da gerilmişti, elleri yumruk yumruktu, tırnakları avucuna batıyordu.
(Sümeyra başını çarptığı camın yanına kadar geldi.)
Sümeyra çenesini sıkıyordu, dişleri birbirine kenetlenmişti, sıktıkça sıktı…
(Sümeyra bebeklere seslendi, siz buraya gelin diye bağırdı.)
Sümayra’nın dudakları açıldı, ağzından köpükler ve salyalar aktı.
(Sümeyra koşturan bebeklere baktı, sizin tarafa nasıl geçeceğim diye sordu.)
Sümeyra’nın beli büküldü, boynu yana kaydı, sırma saçları dağıldı.
(Sümeyra bebeklerin gösterdiği yönde yürüdü, camdan bir kapı gördü.)
Sümeyra çırpınıyordu, titriyordu, inliyordu.
(Sümeyra kapının eşiğinde durdu, bebeklere baktı, haydi bu tarafa geç bizimle oyna demişlerdi.)
Sümeyra’nın çırpınışları yavaşladı.
(Sümeyra siz kimsiniz diye sordu bebeklere.)
Sümeyra’nın elleri gevşedi, yumrukları açıldı.
(Sümeyra duymak için eğildi, biz doğar doğmaz toprağa gömüldük, sonra bizi buraya getirdiler, sen de gel bizimle oyna, lütfen gelir misin?)
Sümeyra’nın bacakları gevşedi, bedeni dinginleşti.
(Sümeyra cam kapıdan geçmek için adımını attı.)
Sümeyra yatağında duruldu, nefes alışı azaldı, kalbi yavaşladı.
(Sümeyra eşiği atlayıp diğer tarafa geçti.)
Sümeyra tamamen hareketsiz kaldı.
(Sümeyra gülerek bebekleri takip etti, bebeklerden biri bizimle gelir misin diye sordu tekrar.)

Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.