Dansın Harman Olduğu Yer, Anadolu
Yazı: Cemil Özen
Halk dansları ya da bizim insanımızın tabiriyle “Halk Oyunları” toplumsal kültürün oluşmasında rol oynayan en önemli etkenlerden birisidir.
Kültür, en basit haliyle oyun şeklinde doğar; oluşumunda bir oyunun çizgilerini taşır, onun havası içinde gelişir. İnanç, gelenekler, töreler, ağıtlar, kutlamalar, arzular, masal ve söylenceler. . . Yani belli başlı toplumsal kültürü tanımlayan her şey, oyunda bulur ifadesini, ahengini, ritmini. Tapınmadan, üretime; doğumdan, ölüme kadar. Sosyal heyecan, hareket ve canlılık orada buluşur ve harekete geçer. Oyun, düşünce dünyamızın tınılarını, göze gönüle hoş gelen, beğenilen davranışları, aksiyonları ve sosyal yaşamın tüm yönlerini bağrına basar.
Anadolu, medeniyetler beşiği. . .
M.Ö. 4000 yılından başlayarak sayabildiğimiz kadarıyla; Sümer, Hitit, Hatti, Urartu, Frigya, Lidya, Yunan, Roma, Bizans ve Türk medeniyetlerinin günümüze ulaşan mirasıyla Anadolu, bir ‘açık hava müzesi’. Köklü geçmişi ve zengin kültürel mirasıyla yalnızca ülkemizde değil; tüm dünyada önemli yeri olan bu coğrafya, korunarak sürdürülmesi, gelecek nesillere aktarılması ve tanıtılması gereken pek çok değeri bünyesinde barındırmakta.
Bize bakan yönüylede, İngiliz koreograf ve balet Dame Ninette de Valois bir söyleşisinde, Metin And’ın “A Pictorial History of Turkish Dancing – Türk Dansının Resimli Tarihi” kitabı için yazdığı yazıda şöyle diyor;
“Türkiye, kendi içinde dansın ruhunu içeren bir ülkedir.”
Valois, vakti zamanında çağdaş Türk balesinin kurulmasına öncülük etmiş ve bu vesileyle uzunca bir süre memleketimizde yaşayıp bu hakikati kavrayabilmiştir.
Öyle ya! Tanrıları ortaya çıkaran toprak, ibadeti, ritüelleri ve nihayetinde dansı da boş geçmeyecekti elbet . . .
Anadoluda, farklı boy ve milletlerin yan yana gelmesiyle oluşturduğu o kültür mozaiği gibi, danslar da birbirinden renkli ve zengin, bölgesel ve yöresel karakterler ortaya koymakta; kendilerine has düzen ve tavırlarla icra edilmekte, renkli bir halı gibi geleneğine mahsus motifleriyle dokunmaktadır. Güneşin doğduğu bu toprakların dört bir yanında zamanın değirmen taşında öğütülmüş yüzlerce, binlerce türde halk oyunu oynanır. Kadın erkek birlikte, tek tek, karşılıklı; kol kola, omuz omuza… İsimleri, müzikleri, kıyafetleriye ait olduğu yöreden bir hikâyedir her biri. Bir meramdır. Figürlerinde kimi sevdayı, kimi gurbeti ve ayrılığı, yiğitliği; kimi doğanın şefkatini ya da gazabını, dağları, nehirleri, bozkırı; kimi de tarla sürmeyi, ekmek yapmayı, ve yün eğirmeyi, ve koyun gütmeyi, ve de inek sağmayı anlatır. Kimi diz, topuk ya da el vurarak oynanır, kimi dönerek, çökerek ya da kol kola girerek. . .
Bazen bir bakış, bir gülüş, bazen bir duruş, bazen manidar bir kımıldanma. . . Bazen atik bir sıçrama, bazen coşkulu bir nida, ya da derin bir hüzünle susuştur.
İnsan oyun oynamaya başladımı kendinden geçer, kendini bırakır duygularının akışına. Davulun sesini yüreğinde duyar, zurnanın nağmesi ile gönlünün sesini bir eder, coşar, coşturur. . . Harman yerinde şükürdür, meclislerde zaman seline yoldaş. Gelinin ağıdı, damadın heyecanıdır oyun. . .
Birbirinden zengin ve gösterişli bu oyunlar sadece tempomuzu yükseltmekle kalmaz, aramızda tarifsiz bir duygusal bağ kurar. Bizi bize bağlar, bizi biz yapar.
Bir de bu güzel uğraşının toplumsal ve bireysel kazanımları, insana kattıkları var. Senelerden beri hem amatör, hem profesyonel; hem alaylı hem mektepli olarak yer almış; oynamış, öğretmiş ve yönetmiş birisi olarak gördüğüm, tecrübe ettiğim birçok faydası olan bir güzelliktir halk oyunları. Ortak değerlerimizi, yaşayarak uygulayarak tecrübe etme fırsatını bulur insan.
Evvela içinde bulunduğunuz grupta, oyunda ve de sahnede görevleriniz, sorumluluklarınız, adı konulmamış ancak herkesçe bilinen bir yeriniz vardır. Sonra büyüklere saygı, küçüklere sevgi vardır mesela. . . Adap, usül, kaide vardır. Bir olma, birlik olma, imece vardır orada, yardımlaşma vardır. Zorluklara birlikte göğüs germe vardır, aidiyet duygusu vardır mesela. . .
Mesela renk vardır, müzik vardır, ritm ve ahenk vardır, kalplerin bir attığı yerdir. Hüzün de, sevinçte birlikte yaşanır. Birlikte ağlar birlikte gülersiniz. Keyif ve haz alır insan uğraşından. . .
Hem bedenimize, hem de ruhumuza ilaçtır ayrıca. . .
İşte tüm bu güzellikleri ve bir o kadarda sayamadıklarımı yıllarca keyifle tecrübe ettim. Her seyirci karşısına çıktığımda, ya da öğrencilerimi salıverdiğimde sahneye, bu birlikteliğin, bu adanmışlığın haklı gururunu duyumsadım yüreğimde.
Gelecek bölümlerde dilimiz döndüğünce doğudan batıya, kuzeyden güneye Anadolu’nun kültürel mirası, halk oyunlarımızın türlerine, bölge ve yöresel özelliklerine göre tabiri caizse “bam teline dokunarak” etraflıca değinmeye çalışacağız.
Yazı: Cemil Özen – Halk Oyunları Uzmanı, Koreograf ve Sanat Yönetmeni