Mösyö ile Müjgan Abla
Hikaye: Sevde Budakçı
Fotoğraf: Paulo Marcelo Martins
”Merci madam,
Merci, beaucoup que Dieu vous benisse.”
Müjgan abla tuhaf tuhaf bakma bana bu kadar. Kendi dilimle söyleyemeyecek kadar yorgunum. Hem fena mı? “Teşekkür ederim, Tanrı sizi korusun!” diyorum onların dilinden. Zaten ben dua etmeyi bırakalı da çok oldu. Bırak başkaları adına bir iki iyi dilek olsun.
Anlatmış mıydım sana? Eskiden de bey derlerdi bana, Ankara sokaklarında. Fransa’da dilenci olunca, Mösyö oldum. Dilenmiyorum aslında öyle boş beleş oturuyorum burada. Tek derdim; unutulmak, unutmak. Unutanların dünyasına ortak olmak.
Bugün bu yerde her şey mümkün biliyor musun? Bütün şartlar beni yazmaya itekliyor. Yaramaz bir çocuk gibi yakamdan sürüklüyor yine. Hep böyle olurdu da zaten. Önce insanlardan uzaklaşma; bir mide bulantısı, konuşamama, kısa süreli bir kekeme hali. Ardından yedi aylık doğan sabırsız cümleler. Cinsiyetsiz, egoist, sarkastik cümleler…
”Kendine gel adamım! Paris sokaklarında yazarlık zordur.” der gibi bakıyorsun gözlerime. Sen ne diyorsan doğrudur Müjgan abla, senden başka kimim var şu dünyada!
Boşuna sevmedim ben de sizin şu kuş cemiyetini. Bir tek size kanıyorum tek taraflı olsada. Yalan da olsa inanıyorum. Belki, beni sen yontarsın ha ne dersin. …… Bey’den, Mösyö……’e keskin bir geçiş. Kulağa ne hoş geliyor yeniden yontulmak.
Hem biliyor musun, kendimden geriye kalan şey sadece; yazmak. Doğum lekesi gibi. Aslında bu iş olacak iş değil. Bazen diyorum kendime; Bre Mösyö adın neydi unuttun. Yazmayı da bir kenara fırlat. Kalemin çok açken maziden beslenmek istiyor işte görmüyor musun? Bu yolu da kapatmalıydın diyorum. İşte asıl o zaman “ben” diye bir şey kalmayacaktı ortada. Yazarlığımı öldürsem o zaman benden kurtulacaktım. Kaçtım, kovaladı. Kaçtım, yakama yapıştı. Ne kadar kaçarsam kaçayım, ondan uzaklaşamadım. Bunu yapamadım. Onu öldürmeliydim!
Yoruldum galiba Müjgan abla. Tutarsızlığım o yüzden. Sahi sen ne dersin? “Hürriyet” nasıl bir his? Sen iyi bilirsin kanatlarının ardında bıraktığında burada beni. Çok derin bakıyorsun gözlerime konuşsan neler anlatacaksın kim bilir. Ama ben anlıyorum seni. Sol gözünden sebepsiz yere akan yaştan bunu hissediyorum. O yüzden çok da dert değil konuşmaman, kanatların kırılmasın şimdi durduk yere. Vurmasınlar seni de, birilerinin yerine!
Hassaten, ben omzumda duruşunu pek seviyorum. İncecik, narin ayakların güç veriyor bana. Üzüldüğümde kanatlarını göğsümde çırpmanı, nereye gidersen git, dönüşlerinin bana olmasını seviyorum. Konuşmadan susarak ne çok anlaşıyoruz seninle. Kuş dili dedikleri bu olsa gerek: “Susarak anlaşmak”
Fakat harbiden, Mösyö de güzel bir sesleniş. Altında üşümek ve yalnızlıktan başka bir şey yok. Bomboş adımın altı. Müthiş bir his bu boşluk… En güzeli de kimse adını bilmiyor. Seslenen yok. O seslenişte oluşan duyguların izi yok. Alıştım hem ben de baya buralara. Kış aylarını da daha çok sevmeye başladım. Aslında eskiden baharı çok severdim ya. Şimdi kış, yalnızlığımı unutturuyor bana. Çünkü herkes yalnız ve üşüyor. Herkes eşitleniyor sanki. Kötü mü bilmiyorum bu düşünce ama oh be diyorum; hepimiz yalnızız, hepimiz üşüyoruz.
Ölesiye üşüyoruz…
Bir siyah yırtık paltom var sadece, havadar olsa da ısıtmaya yetiyor. Laf aramızda. Kara delik orası. Yırtığını hiç sorma. Unutmak istediğim o şehirden kaçarken, “gitme” diyemeyen birinin yüzünden oluştu. Susmasının ağırlığından bir parçası onda kaldı. Yani, boğazında, boğazımda takılı kaldı.
Ah be Müjgan abla! Kaçsam da bir parçam orada kalıyor değil mi? Sahi ben unutulmayı mı dileniyorum burada yoksa özlediğim yeri mi?
Dilendiğim ne benim?
Müjgan Abla mırıldandı sanki içten içe: “Belki bu sene…”
Mösyö: Yapma bu bahar yine aynı yalana inandırma beni. Bir tek sana kanarım bilirsin.
Yok yok inanmayacaksın Mösyö! “Kuşlar bu yalanı her bahar söyler…” bilirsin! Unutuldum, unutacağım. Müjgan abla da uçacak, aynı yalana inanarak. Ve sen canım paltom, hiç hazırlanma. O. Veli gibi… Çünkü, kuşlar bu yalanı her bahar söyler!
Senin gibi Müjgan Abla…
Hikaye: Sevde Budakçı
Aşk ruleti şiirinde; “kafa dağınıklığının cinnet halidir şiir” der ve savunur. Yer yer asabi, eleştirel okur, yazar kimliğiyle; on altı yıldır kelime bavulunda, kuşlarla birlikte yolculukta.