Adına Şiirler Yazdım

Adına Şiirler Yazdım

Yazı- İsmail Kaynar

 

Cebren ve hukuksuz bir şekilde eşimden ayrı bırakıldığım bir buçuk senede neredeyse her gün ona mektup yazdım. Birazında sevinç, birazında neşe, ekserisinde hüzün ve çoğunda keder vardı. Fakat istisnasız hepsi umut ve aşk doluydu. Her gün birkaç satır bile olsa yazmaya gayret ettim çünkü umut her gün sulanması gereken bir çiçek gibiydi. Solmasına izin veremezdim. (Hatta bir gün hızımı alamayıp 54 sayfa mektup yazmışım. O kadar çok anlatacak ne buldun diye soranlara tek bir cevabım oldu; bu sayfalar içimde yaşattığım aşka dair kelimelerin yanında çölde bir kum tanesi, deryada bir damla gibi kalır. Şimdi o mektuplar, üzerinde CTE GÖRÜLDÜ damgasıyla arşivimin en mutena köşesinde bekliyor. Belki bu ifritten günler geride kaldığında o günlere dair anlatılacaklar arasında yerini alır.) 

Şiirler de yazdım bu mektuplarla birlikte. Acemi kalemimden dökülen, yine aşka ve umuda dair acemi satırlardı yazdıklarım. Ama bir hakikati göstermesi açısında benim için mühimdi. Biriken ve bir şekilde dışarıya taşmayan her duygu insanı içten içe zehirler. İyi olsun kötü olsun bütün bu duygular paylaşılmak ister. Kimisi gözyaşı olarak atar içinden, kimisi davranışlarıyla gösterir; bazısı sözle ifade eder, bazısı da kalemini eline alıp kâğıda akıtır içindekileri. 54 sayfalık mektubun bir açıklaması da bu olabilir. Zira çok sevdiğim bir söz bunu veciz bir şekilde ifade ediyor: Kalem kalbin taşmasından yazar.

Ayrı kalmak seven bir kalp için onulmaz bir felakettir. Çünkü tek çaresi kavuşmaktır. Başka hiçbir çözüm bu yaraya derman olamaz. Velev ki ayrılıklar geçici olsa bile. Kalıcı ayrılıklar ise kişiyi ümitsizliğe ve bunalıma sürükler. Güçlü bir maneviyatı olmayan pek çok insan bu firak cenderesinden sağ salim çıkamamıştır. Örnek vererek safi zihinleri idlal etmek istemem. Bu yüzden kavuşamayacağını bildiği halde madden ve manen sağlam kalabilmiş bir şairden bahsetmek istiyorum.

 

Ahmet Arif (asıl adı Ahmet Hamdi Önal) fikirlerinden ve yazdıklarından dolayı gadre uğramış değerli bir şairimiz. Türk bir baba ve Kürt bir annenin çocuğu olarak doğmuş, zulümlere ve haksızlıklara kalemiyle karşı durduğu için rejimin baskın iradesi tarafından sakıncalı bir insan olarak görülmüş. Bu yüzden daima gözler onun üstünde olmuş. Sürekli takibata uğramış, işinden olmuş, yaftalanmış, tutuklanmış, hapis yatmış. Rahat ve huzurlu bir yaşam sürmesine izin verilmemiş. Mevzumuz onun fikir dünyası olmadığı için bu kısmı hızlıca atlayıp onun şairlik yönüne ve ona şiirler yazdıran kadına olan platonik aşkına geçiyorum. Zira düşüncesinden dolayı zulme uğramak bizim coğrafyamızın mevsim normallerinden biridir ve bizim buralar her dönem bolca mağdur yetiştiren velut bir memlekettir.

Ahmet Arif, tek şiir kitabı olan Hasretinden Prangalar Eskittim kitabında halkının yaşadıklarına duyarsız kalmamış ve hakkı teslim etmek adına zulmü haykırmış bir insan. Ama asıl dikkat celbeden şiirler onun büyük edebiyatçılarımızdan Leyla Erbil’e yazdıkları. Zira kendisi Erbil’e yazdığı mektuplarda bu şiirler senin için diyor, hepsinde sen varsın diyor, sana yazıldılar diyor, sen olmasan bunlar olmazdı diyor. Bu noktada sizleri bu kitaba havale edip (çünkü ülkemizde en çok baskı yapmış şiir kitaplarından biridir ve defalarca okunmayı hak etmektedir) asıl mevzu edeceğim şairin mektuplarından oluşan Leylim Leylim kitabına geçiş yapıyorum.

 

Tam tarihi belli olmamakla birlikte Ahmet Arif tahminen Ankara’da okuduğu yıllarda Leyla Erbil’le tanışır ve âşık olur. Fakat Erbil onun aşkına karşılık vermez ve başka biriyle evlenir. Ahmet Arif, okulu bırakıp memleketine döner ama aşkını unutamaz. Ona sürekli mektuplar yazar. Bu mektuplarda Erbil’in “dost kalalım” sözüne sadık kalarak çok fazla ileriye gitmez ama ona olan aşkını her fırsatta dile getirmekten de geri durmaz. Çünkü içinde bulunduğu bu yakıcı durum (evli bir kadına âşık olmak) onu içten içe eritmektedir. Kendisi de evlenir ve bir oğlu olur. Bu bile onu mektup yazmaktan alıkoymaz. Çünkü bu mektuplara cevap gelmektedir.

Evet, Leyla Erbil bütün mektuplara cevap yazmış. Kendisi “bu mektuplarda ona asla ümit vermedim” dese de mektupların varlığı bile başlı başına bir ümit olmuş büyük şair için. Sadece mektup değil, yukarıda bahsettiğim gibi, ona şiirler de yazmış. Bir kısmı kitabına girmiş, bir kısmı basılmamış onlarca şiirden anlıyoruz ki şair, içinde biriktirdiği bu ayrılık zehrini kalemiyle dışarıya akıtmış. Yoksa bu ümitsiz durumdan kurtulması mümkün olmazdı. En son yazdığı mektuplardan birindeki şu sözler onun içine düştüğü hafakanları anlamak açısından güzel bir örnek:

 “Sana, oralığa gelmek mi canım? Ne mene küfredersen et yahut nasıl ilgisiz olursan ol, şu anda sadece ölmek istiyorum. Gebermek. Tek çıkar yol bu. Öyle ki cansız bir gövdeden gayrı hiçbir nen, hiçbir iz, hatta hiçbir anı bırakmadan gebermek. Senin başın için yemin ederim bu böyle.”

Çaresizlik ve ümitsizlik girdabında böyle boğulurken, yazdığı mektuba gelecek olan cevap onu ayakta tutan şey olmuş. Çünkü bu mektubun geleceğini biliyor. Çünkü hep gelmiş. Ahmet Arif’in mektuplarında cevap niteliğindeki cümlelerden anlıyoruz ki Leyla Erbil ona çok güvenmiş, pek çok şey sormuş, sırlarını paylaşmış, bazı konularda ona danışmış, hatta onun tavsiyelerine uyarak hayatında ve yazdıklarında bazı değişiklikler yapmış. Daha ötesi, birlikte bir kitap çıkarmak için planlar yapmışlar ve küçük hediyeler göndermişler birbirlerine. Zavallı şair, umutlanmasın da ne yapsın?

Peki, Leyla Erbil’in yazdığı mektupların akıbeti ne oldu? Bilinmiyor. Yani mektuplar ortada yok. Ahmet Arif’in onları yok ettiği düşünülüyor. Takibata uğradığı,  ara ara evi basılıp arama yapıldığı için, mektuplar bulunursa Erbil’e bir zarar gelmesin diye onları imha ettiği tahmin ediliyor. Ama ben buna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü böylesine seven bir insanın sevdiğinden gelen bir mektubu yakamaz. Mutlaka kimsenin bulamayacağı bir yere koymuştur. Çünkü aşk bunu gerektirir. Âşık için sevdiğinin her şeyi kıymetlidir. Hele yazdıkları…

Burada Leyla hanımınla ilgili bir parantez açmak istiyorum. Kendisinin bütün kitaplarını okudum. Fevkalade başarılı, modern, hatta postmodern kurgularının yanında edebiyat dünyasına dair yazdığı, çok yerinde tespitler yaptığı harika yazıları vardır. Ayrıca kendisi Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterilmiş ilk kadın yazarımızdır. Vefat edeceği yıla kadar Ahmet Arif’le olan yazışmalarından çok az kişi hariç kimsenin bilgisi yokmuş. Mektupların vefatından sonra basılmasını arzu ediyormuş. Fakat vefatından kısa bir süre önce editörüne artık basılmasını istediğini iletmiş. Lakin arzu ettiği gibi, basıldığını göremeden dünyaya gözlerini yummuş. Böylece şairin sevenleri tarafından yapılan eleştirilere cevap vermek zorunda kalmaması da arzu ettiği şeyin ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Mesela benim şu eleştirim gibi:

Gördüğüm kadarıyla Leyla Erbil’de, kendisine şiirler yazılmış kadın gururu ve kibri var. Onun için hayatını feda edebilecek biri tarafından sevildiğini bilen, vazgeçilmez olduğunun farkında olan, bunun için onu kırmamak adına dostça yazışmaya devam eden yüce gönüllü bir kadın o aynı zamanda. Başka bir açıdan bakacak olursak, değerini hakkıyla bilerek şiirler döktüren bir şair varken, böyle bir kaynağı kurutmak istememiş ve mektuplarıyla bu umut ağacını hep canlı ve diri tutmuş bir edebiyat kadını var karşımızda. Sebebi ne olursa olsun bu yazışmalar edebiyat dünyamız açısından çok kıymetli. Keşke Leyla hanımın mektupları da ortaya çıksa ve Leylim Leylim tamamına erse. Ben bir gün bulunacağını tahmin ediyorum.

 

Ahmet Arif’in mektuplarında dikkatimi çeken bazı noktaları aktarayım:

-Mektuplar 1954-1959 yılları arasında gönderilmiş. En son 1977’de bir mektupla son bulmuş.

-Mektupların her birine ayrı bir hitapla başlamış. Sevgi dolu, sevecen hitapların yanında kupkuru ve donuk hitapların olması şairin içinde bulunduğu derin buhranların bir yansıması gibi geldi bana.

-Mektupların bazılarında onun için yazılmış özel şiirler de gönderilmiş ve Leyla hanımın fikri sorulmuş.

-Ahmet Arif mektuplarda öyle samimi, öyle içten ki sevgisini safça ifade etmenin yanında kızdıklarına küfretmekten de geri durmuyor.

Son olarak şuraya mektuplardan birkaç alıntı bırakacağım.

“Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim bundandır. Ama senin mecburun olmak beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun. İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun…”

“Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu.”

“Diyeceksin ki ‘Biz birbirimize o kadar alışmamıştık ki.’ Öyle değil hâlbuki Leyla, alışmamıştık amma, alışabilirdik ve alışacaktık… Netekim verdiğin dost kalma sözünde durursan ve ben de burada kaldıkça alışacağız da…”

“Sana da güven ve sevgim, gerçekten, matematiğin değil, şiirin diliyle SONSUZ…”

“Sık sık mektubunu okuyorum, hoşuma gidiyor. Dinç ve umutlu oluyorum. Ne bileyim, tiryakilik diyeceğim ama öyle de değil. Hiçbir şekilde başkaca giderilemeyecek bir susamam var, işte onu gideriyor, sarıyor beni.”

“Benim her şiirimde varsın ve olacaksın. Ama dünyanın en dehşet şiiri bile “sen” olamaz. Bunu yaşamak gerek. En asıl gerçek bu işte.”

Ezcümle: Her aşk değerlidir ama kavuşamayanların aşkı efsanedir. Edebiyat dünyası kavuşamayan âşıkların destanlarıyla doludur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Mem ile Zin, Romeo ve Jüliet… Ama karşılık bulmayan aşklar muhataplardan en az birini içinden çıkılmaz durumlara sokmuştur. Evli birine âşık olmak içlerinde en yakıcı, en girift, en acısı olmuştur. Çünkü kavuşma ihtimali yoktur. Böyle bir durumda insan maneviyata sıkıca sarılmazsa durumu çok fena olabiliyor. Bütün sevenlerin sevdiklerine kavuşmasını dilerim

Yazıyı bitirmeden sizlere ünlü edebiyatçıların mektuplarından oluşan kitaplardan bir liste sunuyorum. Meraklısı için…

  1. Milena’ya Mektuplar- Franz Kafka
  2. Felice’ye Mektuplar- Franz Kafka
  3. Piraye’ye Mektuplar- Nazım Hikmet
  4. Canım Aliye, Ruhum Filiz- Sabahattin ali
  5. Yalnız Seni Arıyorum- Orhan Veli
  6. On Üç Günün Mektupları- Cemal Süreya
  7. Mektup Aşkları- Leyla Erbil

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi