Sahi Neden Halay?
‘Çekin halay düzülsün,
Ala gözler süzülsün
Halaya girmeyenin
Vurun boynu bükülsün. . .
yazı- Cemil Özen
Bilen bilmeyen herkesin hayatında bir kere de olsa araya karışıp çektiği halayı hiç merak ettiniz mi? Düğünlerde, kına gecelerinde, kız istemelerde; türlü türlü şenlik ve kutlamaların, özel günlerin neredeyse tamamında oynadığımız davullu zurnalı, kalabalık oyun ‘halay’ acaba hangi zamanlardan bizlere kadar ulaşmıştır?
Gidebildiğimiz en eski kaynaklara göre İ.Ö. 8000’lerde Orta Asya’dan günümüze ulaşmıştır halaylar ve kelime olarak etimolojide “Topluluk ve Ateş” manasına gelen “Al-Hal” kökünden türeyegelmiştir.
Kadim bir Orta Asya söylencesinde anlatılan hikayede şöyle denmekte; “Güneş ve Eşi Ay yeryüzüne inmişler, Ay, Tanrı adına halkı tarafından seçilmiş olan Buğ’u kutsamış. Bu kutsamayı da boylar, toy kurup Oyung’la (halay) kutlamış .”
Anadolu’da ise Torosların en doğusunda, Tîrşin yaylasında İ.Ö. 7000 civarlarına kadar uzanan, o zamanın ahalisi tarafından çizilmiş çeşitli kaya resimleri. İçlerinden bir sahne çok belirgin. Davulcu, bayrağı davuluna takmış. Baş tutan kişi elinde mendili Oyung’u yönetiyor.
Bugünkü Azerbaycan sınırları içinde, Kobustan milli parkında bulunan kaya kabartmalarında milattan önceki döneme ait olan, el ele verip dans eden insan topluluklarının çizimleri bulunmakta. Bu figürleri yakından inceleyen araştırmacılar, günümüzde de oynanan ‘Yallılar’ (Azerbaycan’da halayın bir türüne verilen ad) ile büyük benzerlikler bulunduğunu belirtmişler. Bu insanlık tarihi kadar eski çizimler yaşamın enerjisini, döngüsünü, dayanışmayı, hareketi ve ritmi içerir. Oynayanlar, kâinatın ebedi döngüsünü ve dinamizmini sembolize eden mistik bir daire boyunca dizilmektedirler. Kısacası halaylar insanlık tarihi kadar eskilere uzanır.
Zaman içinde bu kadar derin ve köklü bir geçmişi olan halaylar, günümüzde de mekân içinde bir hayli yaygındırlar. Anadolu’muzun çoğunlukla Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Bozkır bölgelerinde görülmekte, ancak Türkiye genelinde de rastlanılmaktadır. Yani kısacası halay, Anadolu’nun kardeş payı gibidir. Edirne’den “Halay” desen, Mardin’de halaya durulur… Peki yalnızca Anadolu coğrafyasında mı oynanır halaylar? Elbette hayır. Farklı oynanış biçimleri ve isimleri ile Balkanlardan, Hazar denizi kıyılarına ve yukarı Mezopotamya havzasının hemen hemen tamamına yayılacak şekilde çok geniş bir alanda yaygın olarak görülürler. Bulgar, Azeri, Boşnak, Yunan, Kürt, Gürcü, Ermeni, Arap, Farsı halayı gibi pek çok millete mahsus türleri vardır. Halay bu yönüyle sadece bir halk oyunu değil, aynı zamanda çok geniş bir coğrafyayı birleştiren ortak bir kültürel değerdir.
Peki aslında nedir bu halaylar ve genel kanıksanmış kaideleri var mıdır?
Halay Anadolu’nun var oluş biçimi, bu toprakların olmazsa olmazıdır. İnsanın insanla birlik olması, el ele verip kederi – sevinci, acıyı – tatlıyı birlikte yaşayıp paylaşmasının somut ifadesidir. Halay avamca tabirle bir “community” yani toplum olma meselesidir. Kollektif bir düşünce ürünü, hayatın zorluk ve engebelerine karşı beraberce el ele, omuz omuza verilip yürütülen bir dayanışmanın sembolüdür aynı zamanda.
Halay oyunlarının tanımlamalarında belirli bir takım kişi sayısı verilse de kesin bir rakam bulunmamaktadır. Aksine, paylaştıkça çoğalan bir halk dansımızdır.
Çeşitleri ne olursa olsun halay, toplu oyunların soylu ve gösterişli bir örneği. Başçekenin kumandasında oynanması, oyun ve ritim disiplini bakımından bu oyunların bir sisteme bağlı olduğunu gösteriyor bizlere. Halayın eşlik çalgısı davul ve zurna. Ne de olsa Alaydan (topluluk) kurulmuş, halaya da ancak böylesi yeri göğü inleten enstrümanlar yaraşır doğrusu. Hatta çoğu yerde çift davul zurna çalar ki işitmeyen duymayan kalmasın. Malum, kalabalıkların oyunudur. Bu yüzden ‘üç kişiden aşağı halay çekilmez’ derler ve genelde mendille kumanda edilir oyuna. Çoğu zamanda eğlencelik olmasının yanı sıra hal diliyle bir şeyler anlatır bizlere. Muzaffer Sarısözen’in iki ayrı yazısından aktaracağım şu kısımlar oldukça manidar;
“Sivas dolaylarında bir halay görüyoruz. İlk figürde oyuncular arka arkaya sıralanmış, başlar öne eğilmiş, eller yana yapıştırılmış, melûl mahzun yürümektedirler. Davulun ritmine uymaktan başka oyuna benzer tarafı olmayan bu sessiz yürüyüşün elbette bir manası vardır, diye o bölge halkının hayatını incelediğimizde, görüyoruz ki, oranın halkı, kendilerini çok zayıf hissettikleri zamanda böyle bir pozisyon almaktadırlar… Oyun dizisi bir müddet bu şekilde dolaştıktan sonra bir anda sola dönerek elleri göğüs üzerine çaprazladıktan sonra hep birden arkaya yaslanıyorlar. Bu ikinci figürde, ellerini göğse çapraz bağlayan oyun dizisinin Tanrı’ya yöneldiği apaçık görülmektedir. Gerçekten bu bölge halkının Allah’a bu şekilde yalvardıklarını da bilmekteyiz… Sonra eller göğüslerden alınır ve yukarı kaldırılarak çepük çalmaya (el çırpmaya) başlanır. El çırpmalar bir neşenin ifadesi olduğuna göre, oyuncuların bir şeye sevindikleri besbellidir… El çırpmalar devam ederken, oyun dizisinin yavaş yavaş çömeldiği görülür. Bu üçüncü figür, daha önceki figürlerin üzerinden esrar perdesini kaldırmıştır. Çünkü el çırparak çömelmiş olan oyuncular şimdi büyük bir neşe içinde un eleme taklidi yapmaktadırlar. Un eleme figürü biter bu defa da hamur yoğurmaları, yuma yapmalar, yumağı (bezeyi) ateşe atmalar başlar”.
“… ilk figürdeki üzüntülü yürüyüşün açlık ifade ettiğini ve ikinci figürde görülen yalvarışlarla da Gök-tanrı’dan ‘rızık’ istenildiği ve üçüncü (ekmek hazırlama ve pişirme) figürüyle de dualarının kabul olduğu neticesine varabiliriz”.
“Oyun bu kadarla bitmiyor. Halay dizisi tekrar ayağa kalkıyor ve tekrar yalvarış figürüne geçtikten sonra yine çömeliyorlar. Bu defa da yün tarama ve çıkrık eğirme figürleri başlıyor. Demek ki karınları doyduktan sonra giyinme ihtiyacı baş gösteriyor. Tanrı bu dileklerini de yerine getiriyor”.
“Oyun yine bitmiyor, oyuncular tekrar yalvarış figürüne geçtikten sonra çömelmelere ve bu defa da arka arkaya sıralanıp birbirini yaykamaya (yıkamaya) başlıyorlar. Saçlarını tarıyorlar, aynaya bakıyorlar. Böylece karnı tok, sırtı bütün, tertemiz bir insan haline geldikten sonra büyük bir sevinç içinde oyunun toplatma kısmına geçiyorlar”.
“Yukarıdaki figürleri manalandırmaya çalışarak vardığımız netice, Köy Halayı veya Kürt Halayı adındaki toplu oyunun, bir yokluktan varlığa yahut bir kıtlıktan bolluğa kavuşmayı hikâye eden bir mahiyeti sezilmektedir.” (M. Sarısözen.- Köylü Halayı hakkında, Aralık 1961)
Ancak, hadise ne zaman, nerede olmuş…? Onu da ben söyleyeyim: “ Vakti zamanında. . .”
Haydi Poççik’ler Halaya
Halayların teknik boyutuna, yapısal ve karakteristik özelliklerine bir göz atacak olursak belirgin olarak ortaya çıkan şu özellikleri sıralayabiliriz;
Form olarak daire, yarım daire, düz, dizi hallerinde ve disiplinli bir şekilde oynanırlar. Oyuncular birbirleri ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Kadın, erkek ayrı ayrı, veya karma formlarda oynanabilir. El, omuz ve dirseklerden tutarak ve muntazam ritimlerle, ahenk içinde oynanır. Ayak figürleri, vücut salınımı ve birliktelik öne çıkar. Dizinin başındaki oyuncuya “Halaybaşı”, sondakine ise “Poççik” denir. Oyuncular , çeşitli pozisyonlarda olmak suretiyle ellerden kavrayarak veya serçe parmaklardan tutarak; kol kola girerek ya da kollarını birbirlerinin omuzlarına atarak oyunu icra ederler. Halaybaşı, zaman zaman sıradan ayrılarak tek başına solo bir takım hareketleri sergileyip tekrar yerine döner ve diğer oyuncularla birlikte oyuna devam eder.
Genellikle davul ve zurna eşliğinde oynanan halaylar bazı yörelerde bağlama, mey ve klarnet ile de oynanabilmektedir. Özellikle sözlü halaylar bu sazlarla oynanırken , def , dümbelek, darbuka gibi vurmalı sazlar da bu sazlara eşlik eder. Halaylar kimi zaman tek; kimi zamanda iki, üç veya dört bölümlü olabilirler. Bu bölümler yörelere göre “Ağırlama, Yanlama, Hoplatma, Hoplama, Oynatma, Yelleme, Yeldirme, Sıktırma v.b.” gibi isimler alırlar. Bölüm sayısı ne olursa olsun oyunun sonuna doğru gittikçe hızlanırlar.
Halay oynamak fiili ile ilgili tanımlamalarda pek çok farklı terminolojik tanımlama kullanılır. ‘Halaya durmak’, ‘Halaya girmek’, ‘Halay çekmek’, ‘Halay tutmak’, içlerinde en yaygın ve bilindik olanlarıdır.
Düğünde halay çekilir de protestoda neden?
Düğün–dernek ve eğlence maksatlı olarak oynanmasının yanı sıra tören ve kutlamalar, işçi bayramları, siyasi eylemler, protesto gösterileri ve grevler gibi pek çok etkinlikte de halay çekilir. Neden mi?
Çünkü dans dediğimiz şey, tarihin başından beri bir topluluğun koşullarını ya da duygularını, yani aslında kendini ifade ediş biçimidir. Halayda, bu yönüyle acıların, mutlulukların, isyanların, aşkların; yani bizi insan yapan tüm duyguların biçim bulmuş halidir.