Bir Kereliğine Nesli, Lütfen

Bir Kereliğine Nesli, Lütfen

Nesli’ye Mektuplar 1

Günlük : Öykü İnanoğlu

Fotoğraf: Elia Pellegrini

Sanırım bu sana ilk ve umarım son mektubum olacak Nesli. Yüzüne söyleme kudreti bulamadığım, seni her gün görsem de söyleyemediğim bu tümcelerim içimi zamanla parçalara bölmeden söylemem gerekiyor. Kendimi hep ifade gücü yüksek biri gördüm ben, ne kadar ironik değil mi? Dediklerinin arkasında, düşüncelerini özgürce söyleyebilen biri olarak gördüm. İnsanları hep oldukları gibi sevdim, değişik oluşları, hunharca değişen duygularıyla. Hataları ile aldım hayatıma. Her şeyi kabullenebilirim. Ama bir şeye karşı küçük bir çocuk misali verdiğim tepkiler oluyor. Engel olamıyorum kendime. Bir köşesinden silik bir ışık süzülen odada battaniyenin altında kuş yüreği gibi çırpınan kalbimi hissettiğim an, o sempati duyduğum ama hep bir yerde kendime bile itiraf edemediğim şekilde küçümsediğim insanlar gibi olduğum o an… Anlaşılmadığımı düşündüğüm o an.

Derdim hiçbir zaman bir insanın davranışlarına anlam verememek olmadı. Ya da karşılaşacağım korkunç durumlara karşı hazırlıklı değilim diye düşünmedim hiç. Korkmadım hiçbir şeyden kendime sahip olduğumu bildiğim sürece. Ama anlaşılmamak; sinirlerin en çok yoğunlaştığı yerde saplanmış duran bıçağın çıkarılacağı anı beklerken duyduğum acı ve endişe kadar keskin.

Neden Nesli? Neden? Anlayamıyorum. Anlayamadığım için kafamda binbir türlü senaryolar kuruyor, onları yaşıyor, yaşadıklarım sonucunda ya üzülecek, ya kendime gülecek oluyor ama her zaman yaptığım gibi hayal gücümü tam randımanlı kullanıp, yaşam deneyimimi alıp hayatıma devam edemiyorum. Kafamdaki soru işaretlerinin cevaplarını aldıkça puntoların büyüdüğünü hissediyorum.

Ah be Nesli! Beni anlaman için pek çok yolu denedim. Neden hepsine gülümseyip geçiyorsun. Sen ne de güzel gülümsüyorsun? Kalbim taşikardi kelimesini utandırırcasına atıyor, elim ayağıma karışıyor ve beni anlaman için yaptığım tüm çabalar kuyunun derinliklerinde yerini buluyor.

Gülme Nesli, bir kereliğine ve son defa soğuk betondan bir duvar taklidi yap benim için. Dinle ama dinlediğini anlamayayım. O güzel gamzelerin gözükmesin. Gözlerin ışıldamasın. Dinle sadece. Anlama belki ama ben kendimi bazen abartılı bazen de şiirsel kelimelerimle ifade edeyim. İnsanı kıskançlığımı yaradılışımdan utanarak bir kereliğine ve son defalığına itiraf edeyim. 

Tek kelime etmesen olur biliyor musun? Dalga geçmesen yeter. Bir duvar olsan. Kurtulacağım şu yükten!

 

Nesliye Mektuplar 2 

Bugün birini dövdüm Nesli

Bugün birini dövdüm. Bugün bir adamı dövdüm ben Nesli.

Hayatında birini parmak uçlarıyla bile ittirmemiş ben, bir adamın burnunu ağzını kanlar içinde bıraktım.

Bir anda karşıma çıktı. Hayatım boyunca tanıdığım, hep aynı şeyleri sevmiş, aynı kaptan yemek yemiş olduğum bu adam, tanıdığım o dostum değildi artık. Çileden çıkmış gibiydi. Durmadan bağırıyordu.

Sonradan farkettim. Bana bağırıyordu.

“Ne zaman bu kadar değiştin?” diyordu bana. “Kendinde değilsin, aklın bulanmış. Her seferinde bir karar veriyor uygulamaya gelince jöle olup bana geri dönüyor ve akıl istiyorsun. Bu bana da zarar veriyor.”

Cümlelerine anlam vermeye çalışıyordum -ama resmen saçmalıyordu. Bağırdığı için bana kızgın olduğunu anlayabilmiştim tek. Onu hiç böyle görmemiştim. Ailesi bu adam doğduğunda bana gelip isim için tavsiye isteselerdi ona Mantık ismini koyun derdim. Onu tanımlayabilecek en mantıklı kelime buydu çünkü. Hayatında kötü -senaryosuyla Oscar almış tüm dram filmlerini unutturacak kadar kötü- şeyler yaşamış olsada hep sakinliğini koruyup ayağa kalmış bu adamı nasıl bu kadar çileden çıkarabildiğime hem şaşırıyor hem de biraz gurur duyuyordum.

“O gamzeler seni hiç sevmeyecek. Sen üzüldüğünde asla üzülmeyecek.” dediğinde neyden bahsettiğini sonunda anlamıştım. Senden bahsediyordu Nesli. Ben ona anlattım hep. Bunca gamzenin arasında neden seninkilerinin bu kadar önemli olduğunu anlattım. Üzüldüğümde de bu adama gelmiştim ben –affet, beni nasıl üzdüğünü de bu adama anlattım hep. Sana anlattığımda o gamzelerinle beni nasıl geçiştirdiğini, beni hep geçiştirdiğini, çektiğim acıdan o zaten çoktan anlamıştı. Sen ağır yemeğin üstüne bindiğim rollercoster, o naneli şekerdi.

“İlk baştan zaten senin muhattabın bir kişi değildi o.” dediğinde çizgiyi aştı. Aldatıldığını yeni öğrenmiş bir yar gibi tokat attım ona önce. Ne zaman açık ellerimi kapattığımı hatırlamıyorum, gözüm dönmüş. Yumruklarım topa onun suratı squash duvarına dönüştü bir anda. Yeteri kadar uzun bir süre antreman yaptım. Kendime geldiğimde adam yerdeydi. Onu dövmeme öylece izin vermişti. Hiç tepki vermemişti. O an farkettim. Benim için gerçekten üzülmüştü. Ben de onun için üzüldüm.

Kağıda kan damlıyor Nesli. Mektuba daha fazla devam edemeyeceğim. Kusura bakma.

Burnum ağzım kan içinde.

Gamzelerine iyi bak.

Günlük: Öykü İnanoğlu

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi