Deli Ayşe Aşık Oldu
Hikaye: Gülizar Baki
Fotoğraf: Vitalii Odobesku
Ayşe aşık olabilir mi?
Hayır. Devlete ve millete göre Ayşe aşık olamaz.
İmkansız. Ama Ayşe aşık. Musa da Ayşe’ye, uğruna hapse girecek kadar aşık. Musa hapiste. Ayşe evde, balkon yıkıyor, temizlik yapıyor, dayak yiyor, su içiyor. Musa’nın çocukları çocuk esirgemede, esirgeniyor. Bense elimde Ayşe ile Musa’nın aşk hikayesi kapı kapı dolaşıyorum. Kimse önemsemiyor bu hikayeyi. Yayınlamıyor gazeteler, ilgilenmiyor avukatlar.
Hele bir dinleyin sizce Ayşe aşık olamaz mı? Aşık olsa sevdiğine kavuşamaz mı? “Olabilir.” diyor, Mesude. “Seviyor Ayşe, Musa’yı da çocuklarını da… Musa da seviyor. Ama izin vermiyorlar. Çünkü Ayşe yapamaz diyorlar.” Epey susuyor Mesude, yüzüme bakıyor, “Adımı verme n’olursun, evlenirse, Ayşe’nin maaşı var ya onu alamazlar. Hem Ayşe epey iş güç yapıyor. Gerçi artık tarlaya gitmiyormuş. Çok dövüyorlar ama gitmiyor. Bir de korkuyorlar, sonuçta aklı başında değil. Aslında neden korkuyorlar bilmiyorum, ama işte bir kere olmaz dediler ya. Hem deliler evlenemez ki.” Duruyor, sesini iyice kısıyor, “Bence Ayşe deli değil. Öfkeli biraz. Damarına basınca kim delirmez ki. O kızın çektiğini bir Allah bilir. Bir de bu mahalleli.” Konuş Mesude konuş. Konuştukça itiraf ediyorsun. Başka itiraflar da oldu. Ama ne işe yarar ki. Sonuçta Ayşe belgeli, maaşlı bir özürlü, devlete ve ailesine göre akıl sağlığı yerinde değil. O yüzden de aşık olamaz. Amcasının kızı itiraf etti aslında. Ayşe’nin tek özrü aklının yaşından geri olması. Onun dışında bir deliliği ya da fiziki özrü yokmuş. Böyle küçük yerlerde ise bu kadarlık bir fark bile insanı delirtecek tepkilere sebep oluyor işte. Ayşe’nin herkes tarafından anlatılan agresifliği, öfke nöbetleri, saflığı, donukluğu bence bundan. Tanıklardan dinlediğim kadarıyla da sürekli şiddet görüyor. Ayşe’nin normal olduğu tek ortam Musa’nın evi.
Çok dağıttım mevzuyu en başından anlatayım size.
İşten çıkartılınca telifli yazılar yazan bir muhabir olarak şehrin en ucuz evleri neredeyse o semte taşınmak zorunda kaldım. Metrobüsün en uç noktalarından biri burası. Ve karşı aparmanın duvarına elimi uzatsam dokunabilirim. O kadar dip dibe binalar. Yamuk yumuk sokaklar ve şekilli, olaylı apartmanlar. Bir muhabir için bol insan hikayesi ve haber olan yerler yani. Ve karşı binamda arada balkonda çamaşır asarken gördüğüm, çocuklarıyla şenlikli kahkahalarını dinlediğim bir kadın vardı. Çocukları ona ismiyle, “Ayşe” diye seslendiği için dikkatimi çekmişti. Ne tatlı alile demiştim hatta. Bir gün polis geldi, Ayşe ve kocasını derdest edip götürdü. Çocuklar perişan, ağlıyor… Hiçbir komşu da ilgilenmedi. Yanlarına gittim, “Kiminiz kimseniz yok mu arayım?” dedim ve hikayelerini öğrendim. Meğer kaçak bir aileymişler. Ayşe ile babasının evlenmesine izin verilmiyormuş. Çünkü Ayşe deliymiş. “Vallahi abla deli değil Ayşe.” En küçükleri 7 yaşında olan Ali, “Ayşe çok iyi bir anne, arkadaş.” diye ağlıyor. Meseleyi anlamadım ama çocuklardan geldikleri kasabanın adını öğrendim, mahallelerini de. Okullarından bir öğretmen onlara yardım etmiş, İstanbul’da babasına iş bulmuş, buraya kaçmalarını sağlamış. O öğretmenin irtibat bilgisini buldum, sosyal medya sağ olsun. “Çocuklarla iki gündür ben kalıyorum kimi kimseleri yok mu?” diye yazdım, hemen aradı. Çok üzgündü. Çocukları babalarının ailesi istemedi. Çünkü Musa çok ayıp bir şey yapmıştı, ayıplı çocuklara bakamazlardı! Çocuk esirgeme aldı onları. Babaları hapiste, Ayşe ise ailesinin evinde.
Sahi aşk nedir? Kimin kiminle sevişeceğin millet mi karar verir? Devlet izni gerekli mi?
Musa’nın ilk eşi Emine siroz hastasıymış. Üçüncü çocuğundan sonra hastalığı iyice ilerlemiş. Ayşe ile mahalleden tanışıyorlarmış. Hatta çocukluk arkadaşıymışlar. Anladığım kadarıyla Ayşe’ye normal davranan insanlardan biriymiş. Hastalandığında ise Ayşe evine gider temizliğini yapar, çocuklara bakarmış. Bazı akşamları, onlar hastaneye gittiğinde çocukların yanında kalırmış. Herkesin, Ayşe’ye deli diyenlerin bile söylediği şey, “Ona normal insan gibi davranılan tek yer o evdi.” Küçük oğlan Ali üç yaşındayken Emine ölüyor. Musa üç çocukla kalıyor. Ailesi evlendirmek istiyor. Ama Musa istemiyor. Ayşe ise çocukların yanına gidip geliyor. Gündüzleri, okuldan sonra, yalnızlar çünkü. Büyük oğlanın dediğine göre Ayşe ilk olarak babasına söylüyor aşık olduğunu, “Emine kızar mı seni sevdiğim için.” diye de sormuş. Musa gidip Ayşe’nin babasıyla konuşmuş, eve morarmış göz, patlamış dudakla dönmüş. Birkaç gün sonra Ayşe, vücudunun çeşitli yerleri morarmış halde Musalara gelmiş. “Ben artık oraya dönmeyeceğim.” Musa haber göndermiş, evlenirim resmi olarak diye. Aile izin vermemiş. imam, muhtar, okul müdürü ne kadar sözü dinlenilecek insan varsa aracı olmuş, aile ikna edilememiş. Ayşe’ye dayak atmakla kalmamış, onun ahıra bağlamışlar. Türlü acılar sonrası Musa çocuklarını ve Ayşe’yi alıp kaçmış. Bir yılı aşkın süredir de mutlu mesut yaşıyorlarmış ki Ayşe’nin ailesi izlerini bulmuş, polisi kapıya göndermiş.
Herkesin ortak söylemi tüm bunları Ayşe’nin özürlü maaşı için yaptıkları yönünde, aile yakınları ise “Deli aşık mı olurmuş.” diyor. Devlet ise “Akli melekeleri olmayan bir şahsı alıkoymaktan” Musa’yı dört duvar arasına tıkıyor. Millet ise dedikodu yapıyor. Acıyor. Gerçeği biliyor, anlıyor, ama onu dillendirmiyor. Acıyarak, kınayarak, ballandırarak anlatmak kolayına geliyor, hoşuna gidiyor. İstanbul basını ise küçük insanların küçük hikayesi diye önemsemiyor. Zaten az olan paramla olayı çözmek için geldiğim bu küçük Anadolu kasabasında, Halide Edip’in romanlarından birinde sıkışmış zaman yolcusu gibi hissediyorum. Çaresiz, öfkeli ve çok üzgünüm. Şimdi televizyona, Müge adlı reyting canavarına gitsem, bu hikayeyi köpürtür, ama ben Ayşe’ye kıyamıyorum ve o çocuklara. Ayşe’nin suçu IQ’sunun ortalamanın biraz aşağısında olması. Ve vicdansızlıklara maruz kaldığı için öfkelenmesi. Tüm bunlara rağmen aşık olması. Sorarım size bu suç mu sahiden?
Ve Ayşe aşık olamaz mı?
Hikaye: Gülizar Baki
Ve diyordu ki: “Siz hiç öldünüz mü?
Ben öldüm, bir kere…Kronik gazetecilikten öldüm, yazarak yeniden doğuyorum…
Annem kitaplar, babam yaralarım…”