Kimim ben Nesli?

Kimim ben Nesli?

Günlük: Öykü İnanoğlu

Fotoğraf: Miracle Killy

 

Kimim ben Nesli?
Senden sonra şunu keşfettim Nesli. Kim olduğumu bilmiyormuşum. O kadar çok insanların istedikleri kişi olmaya çalışmışım ki dönüşürken gerçekte kim olduğumu unutmuşum. Pasaklı mıyım yoksa çok titiz mi? Küfürbaz ya da çok nazik. Bilemiyorum artık. Çok sinsi miyim yoksa naif mi? İnsanlara çok endekslemişim kendimi. Kim nasıl istiyorsa onu anlatsın istemişim.

Nereye biriktirdim peki sustuklarımı? Hayır öyle değil dediklerimi?

Bilmiyorum.

Nereden sızıyorlar ve ne zamanlarda?

Bilmiyorum.

Hep insan aradım en çok, konuşmak istediğimde. En çok konuşmak istediklerimle konuşma hakkını elde edebilmek için önce hak etmem gerektiğini düşündüm. Neden dedim. Nasılsın dedim. Anlattılar. Günler boyu dinledim. Nasıl üzüldüler. Nasıl yıkıldılar. Annesiz yaşamak çok kötüymüş onu hissettim. Sevgilinin aldatması karşı cinse özgüveni azaltıyormuş, onu da dinledim. Onları dinlemek için geçirdiğim zamanda kendi acımı unuttum. Sanırım orada başladı asıl dertlerimi anlatmama hikâyem. Hak etmek zorunda hissetmem ve hak ettiğimi düşünene kadar geçen zamanda anlatmaya değer bir şey bulamamam. Nereye biriktirdim onları peki? Unuttuklarımı? Seni de unuttum mu peki?

Etrafa bakıyorum şimdi. Koltuğuma. Senin üstüne oturup “Aa bak!” dediğin sehpama. Burada değilsin ama kafamda neredesin Nesli? Bir yerlere biriktin ve ben oraya ulaşamıyorum. Şu an tembel halime denk geldin ve seni temizlemeye üşeniyorum. Oradasın ve seni görüyorum. Aylar oldu hâlâ kokmadın. Ne kadar da güzelsin, bayatlamadın.

Sen her bana göre değilsin dediğinde özür dileyesim geliyordu. Seni çok sevmek benim lanetimdi. Şu an gene, aynı şekilde o güzel gamzelerin ile yanımda ol istiyorum diye özür diliyorum.

Kim özür diliyor şimdi?
Yazar

Senin Cenazen

-Nasıl bilirdik? ”
+İyi bilirdik. ”

Şu kefene sarılmış sana, etraftaki siyahlara bürünmüş ve tüm kalbi ile kanayan ailene bakarken bile içtenlikle “iyi bilirdim” diyemiyorum. Belki iyiydin. Keşke biraz ben de görebilseydim o halini. Evlatsın sevilirsin, ablasın sevilirsin. Benim neyimdin? Ne sıfatla buradayım. Baş sağlığına geldim ama erkek tarafı mı kadın tarafı mıyım? Ne tarafa ağlayacağım? Kimdim ben senin için? Varlığının yokluğundan daha acı olduğunu binlerce kez dile getirmişken bile ben, sana söyleyemediklerimin mevcut acısına acı eklemen gerekli miydi şimdi?

Vakti değildi Nesli. Daha değildi. Canını acıtacak kelimelerim, o kelimelerimle dolduracağım çok mektubum vardı benim. Bu kadar kolay kurtulamamalıydın benden. Keşke dolabımda siyahtan farklı bir renkte kıyafetim olsaydı. Pembe kazağım olsaydı mesela, giyerdim bugün. Şimdi kıyafetlerime bakıp senin ölümüne üzüldüğümü zannedecekler, yas tutmaya geldiğimi zannedecekler. Ah keşke bu kadar acıtmasaydın canımı, söyleyemediklerim hırslara dönüşüp dökülmeseydi gözlerimden.

Şimdi gözyaşlarımı görüp, öldüğüne çok üzüldüğümü zannedecekler. Belki biri gelip seni bana soracak, “neyiniz olurdu?” diyecek. “Bir gün topumu salon duvarıma fırlattım. O top masamın kenarına çarptı.” diyeceğim. “Nesli de çarptığı yerde tavşana dönüşen topun salon ışığı eşliğinde masaya vuran gölgesiydi.” diyeceğim. Anlamayacak. Manyak herhalde bu dedikten sonra gidecek. Belki akraban olacaktır bilemiyorum. Umarım bana kimse kim olduğumu sormaz. Ben bile senin için kim olduğumu bilmiyorum.

Hangisi daha acı bilmiyorum, hatırlamazken beni seni kazanmaya daha vaktim olduğunu düşünmem mi ya da hatırlarken beni bu kadar uzakta tutman mı? Biraz daha vakit istiyorum. Hiçbir sözüme yetmedi zaman. Şu anda sen yoksun! Yok olmak bir insana yapabileceğin en kötü şey. Var ol! Hemen ol! Bana bugüne kadar yaptıklarını affetmeyeceğim ama potansiyel görüyorum Nesli. Anlatmaya fırsatım olsun ne olursun. Sonunda anlamasan bile diğer seçeneklere bir umudu(m)n olabilsin. Şimdi ne umut var ne de bir şey. Şey yok ya şey yok.

Şey kelimesini her türlü kullanabilirsin aslında. Joker gibi düşün. Kahretsin! Ölü birine şey bile işlemez. Şey diyemezsin. Sana şey diyebilmek istiyorum. Uyan, şaka yaptım de Nesli. Sana söyleyeceklerim varken ölemezsin. Sen bile bu kadar acımasız olamazsın. Ah lanet olsun, dizlerimin üstünde ağlıyorum şimdi. Kesin seni çok sevdiğimi ve acı çektiğimi zannedecekler. Bilmiyorlar ki aslında nefret ediyorum. Sana hiddet duyuyorum. Hiç vakti değildi. Daha kötüsünü yapamazsın diyordum ama bu şey…
Ölü birine şey işlemez.
Sen beni nasıl bilirdin?

 

Günlük: Öykü İnanoğlu

Aslında neye ihtiyacınız var biliyor musunuz? Her şeye sahip olduğunuza dair farkındalığa.. ve ben sizi bunu anlamanız için gereken algı dairesi yarıçapından mahrum etmeyeceğim.

Lapsus Dergi'ye [email protected] üzerinden ulaşabilir ve yayınlanmasını istediğiniz eserlerinizi gönderebilirsiniz.

Kalem Sürçmesi

lapsus dergi