Yıldızları İzleyen Adam
Hikaye : Gülizar Baki
Genç adam sandalyeleri yolun ortasına koyarken, dengede olmalarına dikkat ediyor. Yağmur sularının bozduğu toprak yol eğri büğrü çünkü. Demir ayakların dengede olduğuna kanaat getirince büyük kızını oturtuyor ilkin. Sonra kendisi oturuyor, heyecandan hoplayıp zıplayan küçükleri ise bacaklarının üstüne oturtuyor. Sandalyeye yaslanıp, kafalarını geriye atıyorlar. Evet samanyolu tüm netliğiyle başlarının üstünde.
“Babaaaaa yıldız kaydııııı…”
En küçüğü heyecanla,
“Hani nerede?”
“Şurada… Ama hemen kayboldu.”
Tüm gece boyunca geçen uçakların, kayan yıldızların, gezegenlerin, uzaylıların, baykuşların, uluyan kurtların, uzaktan gelen komşu seslerinin üzerine birbirinin tekrar konuşmalar yapılıyor. Büyüdüklerinde, hayatın zorluklarıyla mücadele ettiklerinde, sığındıkları en güzel hatıraları bu olacak, babalarıyla yıldızları izledikleri geceler.
Temmuzun son haftası. Ülkenin geri kalanı kavruluyor. Dağ köyleri ve yaylalar hariç. Ankara sıcağından kaçarak geldikleri köyde, üzerlerine geçirdikleri hırkalarıyla üşüyerek oturuyorlar yıldızların altında. Arada balkona çıkan genç kadın, “Üşüteceksin kızları, yeter da gelin eve.” diyor. Kızlar ve babaları ise kıkırdayarak birbirlerine daha çok sokuluyorlar. Canları ne zaman isterse o zaman girecekler eve. Kuzine sobanın başında ısınırlar ne de olsa, şimdi şu anın tadını kaçırmak istemiyorlar.
“Baba şu çok parlayan yıldız hangi gezegendi?”
Yıllar geçtikçe köydeki ışık sayısı ve ışığın gücü arttıkça yıldızların görünmesi daha zorlaşacaktı. Kızların ise ilgisi azalacaktı. Yine heyecanla sandalyeler yolun ortasına taşınacak, keyifle oturulacaktı, ama büyük olan birkaç dakika sonra bir bahaneyle kalkacaktı. Sonra en küçüğü uykusu geldiği için gidecekti. Ortanca ise babasını yalnız bırakmaktan çekindiği için oturacaktı. Artık orta yaşlarının sonundaki baba, “Hadi uykun geldi, üşüme daha, git yat, ben de birazdan gelirim.”
Gece yarısına kadar, yer yer ıslık çalarak yıldızları izlemeye devam edecek. Kızlar uyuyunca anneleri gelecek. Üstünde kalın hırkası, kocasının omzuna yaslayacak başını. Çok yukarı bakamıyor, ‘tuhaf oluyorum uzun süre bakınca’ diyor. Ona yıldızları izlemek değil de kocasının omzunda uyuklamak iyi geliyor.
Yaz tatillerinde kaldıkları dede evleri köy meydanına yakın bir yerde, hiç kapatmadıkları balkon ışığından dolayı yıldızlar net gözükmüyor, ama camiye çıkan yolun çevresinde ev ve dolayıyla ışık yok, dolayısıyla da yıldızlar net gözüküyor, o sebeple yolun ortasına oturuyorlar. Köydeki ışıklar artınca yıldızları buradan da izlemek zorlaşıyor. Çare, köyün dışındaki bir tepeye çıkmakta buluyorlar. Göletin oradaki tepe harika. Arabayla çıkıyorlar tepeye, hele de dolunay varsa, dolunayın, dağın ve yıldızların gölete yansıması, yıldızlar, samanyolu ve yere düşmüş yıldız kümeleri gibi gözüken köylerin solgun ışıkları…
“Anın güzelliğinden burnumun direği sızlıyor baba.” diyor büyük kız, en küçüğü, “O ne demek abla ya… Burnun direği mi var!”
“Babam cevap versin!”
“Şiiiit burada tartışmayın bari, manzarayı izleyin…” diyor ortanca. Yıldızları izleyen adam, sessiz.
“Baba buraya ayı gelir mi?”
“Bence kurt da geliyordur, baksana orman şurada.”
“Şimdi arabanın motor sesinden kaçmışlardır, değil mi baba!”
“Yıldızları izleyin… boşverin bunları.” Diyor büyük kız.
“Yalnız dağa baksanıza nasıl da güzel ve görkemli gözüküyor.”
“Gene gelelim baba…” diyor küçüğü…
Yıldızları izleyen adam, her sene temmuz ayının son iki haftasını, hava bulutlu değilse bu tepede geçiriyor. Kızları gelse de gelmese de… Yıldızları izliyor ve artık sadece kendi çocukluğunu değil, kızlarının çocukluğunu da düşünüyor. Yıldızları izlerkenki konuşmalarını hatırlayıp gülüyor. İlk kez bu sene torunuyla çıktı bu tepeye. Ona anlattı ve gösterdi samanyolunu, yıldızları… Göğe bakmanın insanı nasıl ferahlattığını… Yüreği daraldığında sığınabileceği güzel hatıralar biriktirmenin önemini…
Hikaye : Gülizar Baki
Ve diyordu ki: “Siz hiç öldünüz mü?
Ben öldüm, bir kere…Kronik gazetecilikten öldüm, yazarak yeniden doğuyorum…
Annem kitaplar, babam yaralarım…”